İslam Felsefesi

Düşünenler buraya...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
BaRtRoBeL
Mesajlar: 15
Kayıt: 18 Şub 2008, 13:34

İslam Felsefesi

Mesaj gönderen BaRtRoBeL » 25 Haz 2009, 09:22

İslam Felsefesi


İslam Felsefesi/bilimi, yalnızca Arap dehalarının ürünü müdür? İslam dünyasındaki felsefe,Gazali'nin saldırılarıyla gözden düşüp İbni Rüşd'ün ölümüyle son mu buldu? Tasavvuf hareketi,bir felsefi akım değil midir? 15. yy'da Fatih Sulta Mehmet'in Felsefeciler(Felasife) ile Kelamcılar arasında düzenlediği yarışmada İbni Rüşd'ün adı geçiyor mu? Papa 2. Jean Paule"Dürüst ateistler de cennete girebilir" deyince bizim diyanet niye bunu kabul etmedi?
El Biruni
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz "Bu, Allah'ın bileceği iştir. Papa,İtalyan fikir adamı Dante'nin İlahi Komedya'sını okusun" dedi. (8 Aralık 2000 tarihli basın). Hangisi haklı? Felsefe ve bilimle ilgileniyorsak bunun İslam tarihindeki boyutunu görmezden hakkımız yoktur.
El Kindi,Farabi ve İbni Sina: Meşşai (Yürüyenler) Okulunun büyük düşünürü...


Felsefe, düşünce üstüne düşünce demekse,İslam Felsefesi de iman ve akıl üstüne düşüce demek. Elbette, bir boyutlu,homojen bir İslam düşüncesi yoktur. İmanı akıldan üstün tutan,aklı imandan üstün tutan, imanla aklı uzlaştırmaya çalışan filozoflar vardır. Ayrıca çeşitli tarikatlarda kendini gösteren bir dizi ara akım da vardır. Örneğin İslam Felsefesi Tarihi kitabının yazarı Henry Corbin (1903-1978), İslam Felsefesi tarihinde Farabi, İbni Sina, İbni Rüşd gibi Yunan tarzı felsefe yapan filozoflarla (felasife ile) süren felsefe akımını, genele göre önemsiz,değersiz bir parçası olarak görmektedir. Corbin,felasifeyi,Kelamcıları açık bir şekilde küçümsemekte, İslam'da gerçekten İslami denmesi gereken felsefe hareketini Batıni (hermenötik) İsmaili Şiilik'le Oniki İmam Şiiliğinin temsil ettiğini ileri sürmektedir. Ülkemizde pek tutulan ve hemen hemen tüm eserleri dilimize çevrilmiş olan Seyyid Hüseyin Nasr 'ın da benzer görüşleri savunmaktadır. Oysa bunlar, İslam felsefesini, dar bir açıdan ele alma anlayışıdır ve kör bir bakış açısıdır.
İslam felsefesinin Gazali'nin saldırılarıyla gözden düştüğü ve İbni Rüşd'ün ölümü (1198) ile birlikte ortadan kalkmış olduğu şeklindeki görüşün artık terk edilmesi gereken hatalı bir görüştür. Gerçekten de bu görüş, İslamda felsefeyi sadece Yunan tarzında felsefe yapan filozofların (felasife) yaptığı işle sınırlı tutmakta,onlardan başka ve yine yaptıkları şeylere felsefi denmesi mümkün olan başka bazı grupları,yani Kelam tanrıbilimcilerinin ve nazari tasavvufun temsilcilerinin etkinliklerini felsefi diye nitelendirilmesi gereken etkinliklerini haksız olarak bir kenara itmektedir. Oysa bu son iki grubun bazı çok önemli temsilcilerinin, örneğin Kelam'da Fahrüddin Razi, Nasırüddin Tusi, İci, Cürcani'nin; kuramsal (nazari) tasavvufta veya tasavvuf metafiziğinde Sühreverdi, İbni Arabi vb. nin İbni Rüşd'ün ölümünü izleyen dönemde ortaya çıktıkları bir gerçektir.
(H. Corbin,İslam Felsefesi Tarihi,2. Cilt, İletişim yayınları, Çeviren Prof. Dr. Ahmet Arslan, Önsöz,s:15 ve 17-18)
“İslam felsefesi, Helenistik felsefenin çevirisi ve eleştirisiyle başladı. Hiçbir zaman tam bir özgünlüğe ulaşmamış ve Yunan felsefesiyle İslam doktrinin çeşitli şekillerde birleştirilmesi çabalarından ibaret kalmış olmasına rağmen, Yunan ve İskenderiye felsefelerini geliştirerek onlara bir bakımdan daha kesin ve determinist (belirleyici) bir renk vermiş, bir bakımdan da kendi varisi olduğu senkretik çevrenin etkisiyle gittikçe daha karışık ve içinden çıkılmaz bir renk vermişti. Bundan dolayı bu felsefeyi savununlar kadar eleştirenlerin de haklı oldukları yönler olduğunu söylemeliyiz. Bu felsefenin telifçi ve eklemeci manzarası onun özgünlüğünden kuşku duyanlara hak verdirmeye yol açtığı gibi;eserlerden büyük bir kısmının risaleler halinde kalması ve tasavvuf doktrinleri ile karışması da bu felsefenin sistematik olmasına engel olmuştur. Bununla birlikte İslam filozoflarının bize kadar kalmış olan kitapları ve şerhlerini, Latin dünyasına yapılan çevirilerini ve Latin-Hıristiyan dünyasında yaptığı etkileri derinleştirecek olursak bu felsefeye karşı verilen kararların da ne derece abartılı olduğu ortaya çıkar. kısacası, İslam filozoflarında modern fikirlerin köklerini aramak ne kadar hatalı ise, onu basit bir compilation veya Yunan felsefesinin eksik veya tahrif edilmiş bir tekrarı olarak görmek de aynı derecede hatalıdır.
Bu çeşitli görüşlerin hatalarından korunabilmek için İslam felsefe akımlarının kendi esrelerine verdiği bilgilere sadık kalarak gözden geçirmek ve sonra olabildiğince kaynakları olan Yunan ve İskenderiye felsefesi ile etkilemiş oldukları Latin-Hıristiyan felsefesi arasındaki ilişki bakımından gözden geçirmek ve eğer olanaklıysa modern felsefe akımlarıyla benzeyişlere işaret etmek yerinde olur.”
(Ord. Prof. Hilmi Ziya Ülken, İslam Düşüncesi, s: 161)
İslam Dünyasında Açılma ve Kapanma
İslam düşüncesi,yalnızca İslam dininin düşünsel cephesi değildir. Fakat İslam uygarlığının egemen bulunduğu devirdeki düşünce demektir. Birinci anlam kabul edildiği zaman İslam düşüncesinin bütün Ortaçağ düşüncesi gibi skolastik düşünce sayılması gerekir. Devirler arasında paralellikler kurmaya alışmış olan kafalar, kolaylıkla Batı skolastiğine karşı bir İslam skolastiğinden söz ederler. Fakat birleştirilmiş bir analojiden başka değeri olmayan bu görüş pek de yerinde değildir. Batı Orta Çağı,İslam Ortaçağına benzemediği gibi,Batı skolastiğinin karşılığı bir İslam skolastiği de yoktur. İslam düşüncesi, bu uygarlığın gelişme devrinde hür düşünce olarak başlamış,ancak dünya ile temasını keserek kendi içine kapandıktan sonra kapalı ve skolastik bir düşünce haline gelmiştir.
İslam uygarlığının kavimler arası ilişkilerin merkezi olduğu ve bütün dünya düşünce hayatına kapıları açık bulunduğu zamanki birinci dönemde (Abbasiler,Gazneliler ve İlk Selçuklular dönemi) gerek felsefe, gerek ilim alanında hür düşüncenin tamamıyla egemen olduğu görülüyor. Bu dönemde İslam uygarlığı teknik olarak da diğer uygarlıklardan üstün idi. Müsbet ilim zihniyeti egemendi. Bizans, Mısır, İran ve Hint’ten gelen ilim akımlarına kapıları açıktı. Düşünce akımları tam bir özgürlük içinde gelişiyordu;dinsel konularda bile tartışma yapılıyordu; içtihat kapıları açıktı.
Fakat İslam uygarlığının kavimler arası alış verişte merkez rolünü kaybettiği, Batı ticari siteleriyle Uzak Doğu arasında başka alışveriş yolları çıkmaya başladığı zamandan beri artık bu uygarlık eski düşünsel kuvvetini yitirdi, kendi içine kapandı, İşte bu döneme İslam uygarlığının skolastiği denebilir. Haçlı seferlerinden sonra başlayan bu içe kapanma hareketi, özellikle Osmanlılar ve Safeviler zamanında büsbütün yerleşmiştir. İktisadi kapalılık, fikir araştırmalarını imkansız hale getirmiştir. Fikir hayatı, artık tasnif ve tedvin edilmiş olan eskinin tekrarından başka bir şey değildir.
Bu iki dönem arasında kesin bir sınır çizmek mümkün değildir. Öyle yerler vardır ki,orada skolastik daha geç başlamıştır.:Endülüs gibi. Öyle yerler de vardır ki,skolastik yenilmiş ve kısa bir zaman devam eden Rönesans hareketleri görülmüştür:Anadolu Selçuklularının orta devri, Osmanlılarda Kanuni ve 3. Ahmet zamanları gibi. Fakat bu dönemler sınıflamamızın genel hatlarını bozmaz. Örneğin Endülüs’te İbn Zohr, İbn Baytar, İbn Rüşd gibi özgür düşünceli büyük üstatlar yetişirken, Mağrip’te( Kuzey Afrika’da) kopan bir bedevi feveranı Murabıtın ve Muvahhidin devletlerini ve bunların egemen olduğu alanda son derece tutucu, kapalı bir skolastiği doğurdu. Semerkant medreseleri, Hint ve Batı düşünce hayatını birbirine bağlarken, Cengiz istilasından sonra İlhanlılar zamanında düşünce hareketleri durarak İsna aşeriliğin kapalı zihniyeti egemen oldu. Bununla birlikte, bu kuralın istisnaları vardır: Örneğin İbn Rüşd’ü koruyan bir Muvahhidi hükümdarı idi. Nitekim Yakut ve Nasır Tusi gibi büyük alimleri koruyan da yine İlhanlılardı. Fakat biz bu istisnalara rağmen yukarıda belirttiğimiz genel şemayı kabul edebiliriz.
İslam düşüncesi bir bütün olarak incelendiği zaman kendisine en çok bağlı bulunan Yunan ve Batı düşünceleriyle tarihsel bağlantıları, karşıylıklı etkileri, tarihsel zincir içindeki konumunu bir tarafa bırakarak Akdeniz uygarlığının diğer iki büyük unsurundan onu ayıran belirgin özellikleri belirtmek gerekir.
Yunan düşüncesinin ayırt edici özelliği “şekil”dir. Yunan uygarlığı sanatta mimarlık ve heykelciliğin plastik şeklini, düşüncede mantığın değişmez şeklini yaratmıştır. Aristo metafiziğinin “madde ve şekil” i, Eflatun’un ideaları, Physagor’un sayısı, varlığın değişmez, statik şekilleridir. Değişme, Yunanlılar için aldatıcı bir gölgedir( Herakleitos gibi filozoflar istisnadır).
Batılıyı Yunanlıdan ayıran hareket ve gelişme fikridir. Bu anlamda Herakleitos en modern insandır. Oluş fikri Rönesans'ta başladı, özellikle Hegel ve Comte ile gelişti. Kısacası Batı düşüncesinin özü, değişme, hareket, ilerleme halindeki, dinamik dünya fikridir.
İslam düşüncesinin egemen özelliği ise şekilsiz, hareketsiz, değişmesiz, mutlak bir sükun içindeki ezeli an fikridir. Bu fikri en mükemmel temsil eden İslam düşünürleri buna “an-ı daim” diyorlar. Muhtelif fikir sistemleri an-ı daim görüşüne (s:14) az veya çok yaklaşmışlar, onu yabancı etkilerle uzlaştırmaya çalışmışlardır. An-ı daim, bütün şekiller ve değişmelerin üstünde aynı kalan ve kendinden şekiller ve değişmelerin doğduğu ezeli alemdir.
Üç düşünce arasında yaptığımız bu genel karşılaştırma, bizi yeniden üç düşüncenin başlıca problemlerini aramaya yöneltecektir. Acaba Yunan,İslam ve Batı düşüncelerinden her biri bütün sorunların doğduğu ilk felsefi sorun olarak neyi ileri sürmüşlerdir? Uygarlık ve çağ farkını göz önünde tutmayan filozoflar, düşünce alanında bazı değişmez problemlerin olduğunu kabul ederler. Oysa karşılaştırmalı düşünce tarihi çok kere bunun aksini göstermektedir. Belirli bir çağda ve bir uygarlıkta birinci derecede önemli olan bir problem diğer bir uygarlıkta ya ikinci plana geçiyor ya da tümüyle kayboluyor. Felsefe tarihini yalnız Batı felsefesi içinden görmeye alışmış olanlar da ancak Yunanlı ile modern insan arasında karşılaştırma yapmaktadırlar: Onlara göre Yunanlı için temel sorun“varlık”, modern insan için temel sorun “bilgi”dir. Gerçi felsefe tarihinde en büyük metafizikleri yaratmış olan Yunan dehasına karşı bilgi teorilerini yaratmış olan modern devri karşılaştırınca buna hak vermemek kabil değildir. Fakat sorun bu kadar basit değildir. Aristo metafiziğinin varlık problemi başka şekilleriyle İslam, Hint ve Çin düşüncelerinde de görülmektedir. Metafizik,Modern düşüncede de yer bulmaktadır. Fakat asıl önemli nokta insan ile alem (doğa) arasındaki ilişkidir. Yunanlı bu ilişkiyi insanın varlığına uygun olması, uygun düşmesi şeklinde akıl problemi olarak görüyor. Yunanlının gözünde akıl, evrendeki düzenin bir parçasıdır ve evren, akla uygundur. Batılı gözünde bu ilişki, bilinç problemi olarak görünüyor. Çünkü Batılı dünyası, insanın fonksiyonu olarak anlıyor. Ve bilinç problemi konduktan sonra bilginin tahlili ve bilgi kuramları ortaya çıkıyor. İslam düşüncesinde ise bu ilişki hürriyet problemi şeklini almıştır. İnsanla kaderin ilişkisi, beşeri ve metafizik hürriyet sorununu bütün felsefe sorunlarını odağı haline getirmiştir.
Çeşitli yönlerinde bir birine bağlı olan bu üç düşünce arasındaki temel farkların kökünü onların içinde doğduğu toplumsal bünyenin gelişmesinde aramalıdır: Yunanlı değişmez kastlar cemiyetinde yaşıyordu. Onun gözünde insan ve toplum bu değişmez doğa düzeninin bir parçası idi. İnsan, arzularını dizgine vurarak ona uygun yaşmaya mecburdu. Bu suretle değişmez doğa düzeni bizzat akıl düzeni idi. Oysaki Müslüman,bütün kavimlerin birbiriyle kaynaştığı büyük bir ümmet içinde yaşıyordu. İnandığı tanrı alemlerin efendisi ve yaratıcısı(Rabbülalemin) idi. Bu külli ve ezeli kudretin önünde bütün varlıklar,düzenler, farklar geçici gölgelerden ibaretti. Hiçbir düzen olduğu gibi kalamazdı. Allah’tan başka her şey fani idi. dün şah olan bugün dilenci olabileceği için Allah’ın huzurunda dilenciyle şah eşit idi. Böyle bir düşüncede ana problem kendiliğinden insan iradesinin kader karşısındaki konumu sorunu olacaktır.
Bu problemin bugünkü değerini anlamak için bir örnek verelim: Zamanımızda bir adam bir suç işlemiş olsun O önce toplumsal yasalarla,sonra kendi vicdan müeyyidesi ile karşılaşacaktır. Toplum, onun neden cezalandırır? çünkü bilerek, isteyerek suç işlemiştir. Hürriyetini kullanarak suç yaparsa cezalanır. Aksi takdirde çocuksa, deliyse,hasta ise cezalanamaz. Hareketinde sırasıyla psikolojik hürriyetini kullanarak suç işlemişse cezalanır. Toplumsal kuralların esası bu hürriyete dayanır. Ahlaki ve ve cezai sorumluluk hürriyet kavramına bağlıdır. Kişinin deruni hürriyeti bir tarafa bırakılırsa ceza ve ahlak imkansızdır.
Bilginler determinist gözle suçun sebeplerini araştırırlar. Sosyolojiye göre suçu işleten çevrenin verdiği terbiyedir. Ekonomik düzenin bozukluğudur. Biyolojiye göre suçu işleten organik bünyesindeki bozukluktur. İlim yorumuna göre,gerçekte kişinin hürriyeti yoktur. Her suçlu kendisinin suçlusu değil, doğanın suçlusudur. Determinist bir yorumla ancak suçlu hastaneye sevk edilebilir veya toplum düzeltilir. Fakat bugün toplum fiilen bunu yapamadığından buhran içindedir.
Öyleyse ya sosyoloji ve antropoloji gibi kişinin hürriyeti olmadığın kabul edeceğiz. Yahut kişiyi bir hareket noktası bir tür monade gibi alacağız. İlmin bütün ilerlemesine karşın hürriyet sorunu yine vardır. Ahlaki aksiyondan hareket edersek hürriyetten kaçınılamaz. Hürriyet problemi kendisinin kuramsal ve ilmi olarak değil,ameli ve vasıtalı bir problem olarak bize kabul ettirir.
İslam felsefesi bu problemi metafizik ve ahlak sahasında bütün düşüncenin temel taşı olarak koymuştur. Hıristiyanlık devletten ayrı, küçük topluluklar içerisinde doğduğu ve yayıldığı için insan orada bütün sorunlarını bu küçük topluluk içerisinde hallediyordu. İmparatorlukların,derebeyliklerin egemen kudretlerinden,kanunlarından önce insan kendisine en büyük sığınağı Allah'ın çobanlarında (rahip) ve itirafta buluyor. Allah’ın çobanları servet sahibi olarak derebeylere ve imparatorlara rakip bir hale geldiği zaman itirafını kendi kendine yaparak vicdan muhakemesi ve şuuru buluyordu. İslam dünyasında bütün cemaatler devletin içinde eridiği ve şeriat bizzat devlet olduğu için,alemlerin efendisi olan tanrı ve onun yeryüzündeki gölgeleri karşısında kişinin sığınacağı hiçbir yer kalmıyordu. O zaman bütün sorun bu külli irade ile cüzi iradeler arasındaki ilişki sorunu halini alıyor; gerek dinsel,gerek hukuksal ve felsefi bütün doktrinler kendiliğinden bu sorun etrafında ortaya çıkıyor; yahut ona herhangi ibir şekilde yanıt vermek gereksiniminden doğuyordu. İşte İslam düşüncesinin egemen niteliğini oluşturan hürriyet sorunu buradan meydana çıkmıştır; ve ileride göreceğimiz gibi birçok sorun onun tefsirinden doğduğu gibi birçok meslek ve mezhep de ona verilmiş yanıtlardan başka bir şey değildir.
(H.Z.Ülken, İslam Düşüncesi, s: 13-16 )



Kullanıcı avatarı
nivli_83
Doktor
Mesajlar: 212
Kayıt: 23 Ara 2009, 14:03
Konum: MEZUN

Re: İslam Felsefesi

Mesaj gönderen nivli_83 » 09 Nis 2010, 13:24

islamda felsefe diye bişi yoktur olamazda..felsefe evrendeki
herşeyi sorgulama ve cevap aramaktır..islamda felsefe var denilirse bu en başta kuranı kerimi inkar etmektir .çünkü felsefenin cevap aradığı herşeye kuran kesin ve kati bi dille cevap vermiştir. bu tartışılamaz ve sorgulanamaz.filozofların hepsi allaha ulaştılar aslında ama kabul etmediler ..çünkü işlerine gelmedi kabul etmiş olsalardı allahın varlığını felsefe yapıcak bişileri kalmıcaktı. o yüzden islam felsefesi diye bi terimi kullanırken bi kere daha düşünün..
herşeyi bilmen gerekmez..haddini bil yeter !!

JoKeR
Doçent
Mesajlar: 804
Kayıt: 09 Nis 2009, 17:29

Re: İslam Felsefesi

Mesaj gönderen JoKeR » 09 Nis 2010, 15:20

Fizik ile metafizik nasıl birbiriyle bağlantılı olabilir?

Kullanıcı avatarı
fehmiye
Acemi
Mesajlar: 55
Kayıt: 21 Şub 2014, 18:36

Re: İslam Felsefesi

Mesaj gönderen fehmiye » 21 Şub 2014, 18:53

şu akıl denen şey ne nankördür ki kendisinin yüce rabbimizin ruhundan bir lütuf olduğunu unutup şeytanın onu ele geçirmesine izin verip rabbimizin varlığı hakkında şüpheye düşer? :!:
Neyi çok istersen!'imtihanin olur'

Kullanıcı avatarı
Dersatatürk
Uzman Doktor
Mesajlar: 606
Kayıt: 07 Oca 2014, 23:42
Konum: Mezun

Re: İslam Felsefesi

Mesaj gönderen Dersatatürk » 03 Haz 2014, 22:56

fehmiye yazdı:şu akıl denen şey ne nankördür ki kendisinin yüce rabbimizin ruhundan bir lütuf olduğunu unutup şeytanın onu ele geçirmesine izin verip rabbimizin varlığı hakkında şüpheye düşer? :!:
Diyen arkadaşım ya şeytan senin şüphe etmeyip kör biçimde inanmanı istiyorsa ve sen bunun din olduğunu sanıyorsan . Herşeyi açıklamaktan cekinmicek olan yüce rabb senin şüphe duymamanı neden istesin ... Ben ateist falan degilim yalnış anlama sakın sadece düşünmekten kacınmaman gerektigini söylüyorum . Şüphelenmedigin hiçbirşeyi araştıramazsın . Araştıramazsan bilgi sahini olamazsın . Bügün ki ülkemizin %70 müslüman . Sorsan ki HZ.Muhammed in babasının adını hiç kimse bilmez sorsan ki doğum tarihini kutlu dogum haftası işte falan diye kaç cevap alırsın . Din bu mu sence Müslümanlık bu mu ? Bence bu cahillik !
Dünya vatanım, tüm insanlar kardeşim ve iyilik yapmak dinimdir. #Deizm

Resim

Okulun vereceği ilim ve irfan sayesindedir ki Türk Milleti, Türk Sanatı, Ekonomisi, Türk Şiir ve Edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.

Mustafa Kemal ATATÜRK

Kullanıcı avatarı
Doçent
Forum Moderatörü
Mesajlar: 3303
Kayıt: 29 Nis 2011, 07:57

Re: İslam Felsefesi

Mesaj gönderen Doçent » 03 Haz 2014, 23:49

Dersatatürk yazdı:
fehmiye yazdı:şu akıl denen şey ne nankördür ki kendisinin yüce rabbimizin ruhundan bir lütuf olduğunu unutup şeytanın onu ele geçirmesine izin verip rabbimizin varlığı hakkında şüpheye düşer? :!:
Diyen arkadaşım ya şeytan senin şüphe etmeyip kör biçimde inanmanı istiyorsa ve sen bunun din olduğunu sanıyorsan . Herşeyi açıklamaktan cekinmicek olan yüce rabb senin şüphe duymamanı neden istesin ... Ben ateist falan degilim yalnış anlama sakın sadece düşünmekten kacınmaman gerektigini söylüyorum . Şüphelenmedigin hiçbirşeyi araştıramazsın . Araştıramazsan bilgi sahini olamazsın . Bügün ki ülkemizin %70 müslüman . Sorsan ki HZ.Muhammed in babasının adını hiç kimse bilmez sorsan ki doğum tarihini kutlu dogum haftası işte falan diye kaç cevap alırsın . Din bu mu sence Müslümanlık bu mu ? Bence bu cahillik !
ya şeytan sna vesvese verip dinde şu eksiklik var şu insanlar müslüman ama din bilgileri eksik diye yargılamanı istiyorsa :) islamda kusur yok! kusur insanlarda olur ama ve sen bu düşünceyle inançsızlığını belirtirken suçlama yapamzsın bilmem anlatabildim mi ? ;)

islamı bilgin eksik o yüzden şüphelerinle acabalar beyninde dolaşıyor sanırım islamı öğrenmek için eğitim alman gerek haa bu ilkokul eğitimi olmasın yalnız daha derin bilgilere ihtiyacın var :) cahillik gerçekten kötü birşey
Hayat seni güldürmüyorsa espriyi anlamadın demektir.

Cloudyy
Doktor
Mesajlar: 357
Kayıt: 20 Haz 2013, 21:50

Re: İslam Felsefesi

Mesaj gönderen Cloudyy » 04 Haz 2014, 00:03

nivli_83 yazdı:islamda felsefe diye bişi yoktur olamazda..felsefe evrendeki
herşeyi sorgulama ve cevap aramaktır..islamda felsefe var denilirse bu en başta kuranı kerimi inkar etmektir .çünkü felsefenin cevap aradığı herşeye kuran kesin ve kati bi dille cevap vermiştir. bu tartışılamaz ve sorgulanamaz.filozofların hepsi allaha ulaştılar aslında ama kabul etmediler ..çünkü işlerine gelmedi kabul etmiş olsalardı allahın varlığını felsefe yapıcak bişileri kalmıcaktı. o yüzden islam felsefesi diye bi terimi kullanırken bi kere daha düşünün..
Beğen tuşu da yok ki beğenek:) güzel bir açıklama
Zorlukların göbeğinde, fırsatlar yatıyor.

Açık Öğretim Lisesi - Sosyal Bilimler
MEZUN

Cloudyy
Doktor
Mesajlar: 357
Kayıt: 20 Haz 2013, 21:50

Re: İslam Felsefesi

Mesaj gönderen Cloudyy » 04 Haz 2014, 00:13

Dersatatürk yazdı:
fehmiye yazdı:şu akıl denen şey ne nankördür ki kendisinin yüce rabbimizin ruhundan bir lütuf olduğunu unutup şeytanın onu ele geçirmesine izin verip rabbimizin varlığı hakkında şüpheye düşer? :!:
Diyen arkadaşım ya şeytan senin şüphe etmeyip kör biçimde inanmanı istiyorsa ve sen bunun din olduğunu sanıyorsan . Herşeyi açıklamaktan cekinmicek olan yüce rabb senin şüphe duymamanı neden istesin ... Ben ateist falan degilim yalnış anlama sakın sadece düşünmekten kacınmaman gerektigini söylüyorum . Şüphelenmedigin hiçbirşeyi araştıramazsın . Araştıramazsan bilgi sahini olamazsın . Bügün ki ülkemizin %70 müslüman . Sorsan ki HZ.Muhammed in babasının adını hiç kimse bilmez sorsan ki doğum tarihini kutlu dogum haftası işte falan diye kaç cevap alırsın . Din bu mu sence Müslümanlık bu mu ? Bence bu cahillik !
Türkiye hiç bir zaman Müslüman bir ülke değil laik bir ülkedir. Türkiye İslamı her zaman kendi menfaatine göre yorumlamıştır tefsir etmiştir. Artık işine nasıl geliyorsa dünyada 4 tane bilinçli ve akıllı Müslüman ülke tanıyorum.

LÜBNAN
İRAN
ENDONEZYA
SURİYE

Ama konumuz bu değil ama gende birazcık olsun brifing vereyim dedim. Hz. Ali as bir sözü var diyor ki ben görmediğim Allah'a inanmam çünkü Hz. Ali
Allah'ın yarattıkları varlıkların güzel nişanelerini kalbiyle cevheriyle keşfediyordu Eğer Allah'ı bilmek istiyorsan kalbinin sesini dinle emin ol onu bulacaksın. Felsefe filozof işleri yalan dolan sizin işte beyninizi körüklemek için batılı ve emperyalist güçler tarafından geliştirilerek ortaya atılmış diye düşünüyorum ben ygs de de felsefe hiç yapamadım boktan bir ders hatta o kitapta felsefe eşeklerini cayır cayır tandır ocağında yaktım kitabı abuk subuk bilgiler vardı keşke felsefecileri canlı canlı yakabilseydim :mrgreen:
Zorlukların göbeğinde, fırsatlar yatıyor.

Açık Öğretim Lisesi - Sosyal Bilimler
MEZUN

Kullanıcı avatarı
fehmiye
Acemi
Mesajlar: 55
Kayıt: 21 Şub 2014, 18:36

Re: İslam Felsefesi

Mesaj gönderen fehmiye » 27 Oca 2015, 00:38

Dersatatürk yazdı:
fehmiye yazdı:şu akıl denen şey ne nankördür ki kendisinin yüce rabbimizin ruhundan bir lütuf olduğunu unutup şeytanın onu ele geçirmesine izin verip rabbimizin varlığı hakkında şüpheye düşer? :!:
Diyen arkadaşım ya şeytan senin şüphe etmeyip kör biçimde inanmanı istiyorsa ve sen bunun din olduğunu sanıyorsan . Herşeyi açıklamaktan cekinmicek olan yüce rabb senin şüphe duymamanı neden istesin ... Ben ateist falan degilim yalnış anlama sakın sadece düşünmekten kacınmaman gerektigini söylüyorum . Şüphelenmedigin hiçbirşeyi araştıramazsın . Araştıramazsan bilgi sahini olamazsın . Bügün ki ülkemizin %70 müslüman . Sorsan ki HZ.Muhammed in babasının adını hiç kimse bilmez sorsan ki doğum tarihini kutlu dogum haftası işte falan diye kaç cevap alırsın . Din bu mu sence Müslümanlık bu mu ? Bence bu cahillik !
Eğer hamlik asamasindaysan baskalarinin neyi nasil ne bicimde yaptigina bakarsin bunu tartisir baskalarini elestirir baskalariyla savasirsin ki olgunlasma asamasindaysan kendini neyi nasil ne bicimde yaptığını tartisir kendini elestirir kendi ic dunyanla savasirsin..Rabbim baskalariyla deil kendi nefsiyle savasanlardan eylesin..umarim anlatabilmisimdir
Neyi çok istersen!'imtihanin olur'

emrahk
Onursal Üye
Mesajlar: 4871
Kayıt: 26 May 2009, 12:26
Konum: İstanbul

Re: İslam Felsefesi

Mesaj gönderen emrahk » 27 Oca 2015, 15:39

Evet Dersatatürk, sorgulama! Ne diyorlarsa koşulsuz biat et. Aksini yaparsan kafirsin çünkü.. Allah sana beyin verse de, ayetlerde "aklını kullan", "Allah aklını kullanmayanın başına pislik yağdırır" dese de sus; sakın ola sorgulama. Sorgulama ki ülke bu hallerden bir türlü kurtulmasın. Şiiişştt, biat et!
..."iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.
Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler."


Mustafa Kemal Atatürk

Kullanıcı avatarı
Narbe
Uzman
Mesajlar: 198
Kayıt: 07 Ara 2014, 20:44
Konum: MEZUN

Re: İslam Felsefesi

Mesaj gönderen Narbe » 27 Oca 2015, 17:02

Prf.Macit Gökberk'in, 'türk dili' dergisinde çıkan "Türkiye'de felsefe dilinin gelişmesi" adlı yazısından bir parça:

"islam felsefesi ise rönesansa çıkamamıştır. ibni rüşt'te (1128-1198) doruğuna ulaşan aristoteles'çilikten - yani, aristoteles felsefesi üzerindeki çalışmalar, açıklamalar, yorumlar, onun kavramlarına dayanarak düşünmelerden - ileriye gidememiştir; kendi içinde değil, ancak ortaçağ hristiyan felsefesini etkilemesi ile, bu felsefeye yeni bilgi kaynakları sağlaması ile verimli olmuştur. ibni rüşt, 1198 yılında öldüğüne göre, tam da batı’da felsefenin kullanılmaya başladığı sıralarda, islam felsefesi aristoteles'çi bir skolastik içinde donup kalmaya başlıyor.

oysa rönesans her şeyden önce aristoteles'çi skolastiğe bir tepki olmuştur. gerçi dünyayı kavramak isteyen, bunun için de deney dünyasına yönelen rönesans düşüncesi, kavram çözümlerinden, önermeler arasında bağlantılar kurmaktan, kısaca, salt düşünce içinde yapılan çıkarımlardan ileri gitmeyen, dinin de işine gelen aristoteles'çi mantığı, karşısında aşılması gereken en büyük engel sayıyordu.

islam düşüncesi ise yakın zamanlara kadar böyle bir mantığın sınırı içinde dönüp durmuştur. örneğin, bizde aristoteles'çi mantıktan ayrılmanın ilk belirtilerini, ancak xix. yüzyılın ikinci yarısında, 1860'da yayımlanan, italyan gallupi'den çevrilmiş miftah-ul fünün ile 1885'te yayımlanan ali sedat'ın mizan-ul ukul fi'l-mantık vel'usul'ünde, bu iki yapıtta bulabiliyoruz.

oysa batı felsefesi deneyden bilgi türetmenin yollarını - tümevarım yöntemini - daha 1620 yılında francis bacon'ın novum organum adlı yapıtında sistemli olarak incelemişti."
      • Bende esamesi yok .

Kullanıcı avatarı
Cartenza
Uzman Doktor
Mesajlar: 761
Kayıt: 29 Kas 2014, 02:28

Re: İslam Felsefesi

Mesaj gönderen Cartenza » 27 Oca 2015, 22:38

emrahk yazdı:Evet Dersatatürk, sorgulama! Ne diyorlarsa koşulsuz biat et. Aksini yaparsan kafirsin çünkü.. Allah sana beyin verse de, ayetlerde "aklını kullan", "Allah aklını kullanmayanın başına pislik yağdırır" dese de sus; sakın ola sorgulama. Sorgulama ki ülke bu hallerden bir türlü kurtulmasın. Şiiişştt, biat et!
Bu çok iyiydi Yaradan aklı bize bosuna vermedi bence bu cümle kayda değer
Sonuna kadar savaşmaya hazırım ve elimden geleni yapıcam !

Şeymax
Çırak
Mesajlar: 26
Kayıt: 21 Mar 2024, 22:58

Re: İslam Felsefesi

Mesaj gönderen Şeymax » 21 Mar 2024, 23:53

Allah’tan başka her şey fanidir.

Kullanıcı avatarı
Senanur
Forum Moderatörü
Mesajlar: 329
Kayıt: 23 Eyl 2011, 14:45

Re: İslam Felsefesi

Mesaj gönderen Senanur » 21 Mar 2024, 23:55

Güzel bir yazı.

Cevapla

“Felsefe Bölümü” sayfasına dön