Hz.Muhammet(S.A.V)'ın Hayatı 1

Ders notu paylaşımlarınızı bu bölümde yapabilirsiniz.
Cevapla
sequen256
Mesajlar: 2
Kayıt: 15 Nis 2012, 21:29

Hz.Muhammet(S.A.V)'ın Hayatı 1

Mesaj gönderen sequen256 » 24 May 2014, 05:01

Hz.Muhammet'in Hayat Hikayesi
Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed(s),20 Nisan 571 yılında Mekke’de doğdu.Annesinin adı Amine,babasının adı ise Abdullah’tır. Peygamberimizin babası Abdullah,O daha doğmadan önce ölmüştü.Ana Muhammed ismini dedesi Abdulmuttalip vermişti. O’nun dört tane ismi vardır: 1 – Muhammed 2 – Ahmet 3 – Mustafa 4 – Mahmut Doğduktan bir süre sonra Mekkedeki geleneklerden dolayı bir süre için süt aneye verild.Süt annesi Halime O’na 4 yaşına gelinceye kadar baktı.Böylece daha iyi bir havada yetişti. 4 yaşından sonra annesi Amine Onu yanına geri aldı.6 yaşına geldiğinde ise annesi Amine de öldü 6 yaşından sonra kendisine dedesi Abdulmuttalip bakmaya başladı 8 yaşına geldiğinde dedesi de vefat edince amcası Ebu Talip’in yanında kalmaya başladı.Amcası O’na hem çocukluğunda ve gençliğinde baktı hem de Peygamber olduktan sonra Mekkelilerin Ona karşı yaptığı saldırıların çoğunu engelledi.Aynı zamanda Mekkeliler kendisine zarar vermek isteseler bile,Ebu Talip’ten çekindikleri için ,bu planlarını terk etmek zorunda kaldılar.Peygamberimiz de O’nun bu iyiliğini hiçbir zaman unutmamıştır.Peygamberimize Mekkelilerin yaptığı kötülüklerin hemen hemen hepsi Ebu Talip öldükten sonra olmuştur.Ebu Talip ticaretle uğraşan birisidi. Peygamberimiz 12 yaşında iken Onunla beraber Suriye’ye doğru ticaret mallarını satmak için yola çıkmışlarken,yolda Busra denilen bir yerde mola verdiler.Bir papaz olan Bahira,orada,ondaki değişik durumların olduğunu fark etti.O’nun daha önce Hz. İsa’nın İncil’de de bildirdiği gönderilecek olan son peygamberin olduğunu anladı..Amcasından O’nu daha fazla ileriye götürmemesini, aksi halde Yahudilerin kendisini öldürebileceğini söyledi.Çünkü Yahudiler de son bir peygamberin geleceğini biliyorlardı. Fakat onlar bu son peygamberin kendi içlerinden birisinin olmasını istiyorlardı. Bunun üzerine Ebu Talip,ticaret mallarını orada satarak,Mekke’ye hemen geri döndü. 25 yaşına geldiğinde artık ticaretten de anlayan bir delikanlı olmuştu.Bu zamanlarda40 yaşına ulaşmış,ahlak ve terbiye konusunda son derece ileri durumda olan Hatice isminde zengin ve dul bir hanımefendi vardı.Bu hanım çok zengindi. Fakat kendisi kadın olduğu için ticaret mallarını satmak için uzak yerlere gidemiyordu.O da,başka erkeklerle ticaret ortaklığı kurup,elde edilen karı paylaşıyordu.Zaten ahlakı bozuk olan bu toplumda,sürekli aldatılıyor ortakları elde ettikleri gerçek karı,açıklamıyorlar.Bu işten iyice canı yanan Hz.Hatice bu sefer gerçekten kendisine güvenebileceği bir ortak aramaya başladı.Kendisine 25 yaşındaki O genci,Hz.Muhammed’i tavsiye ettiler. Hz.Muhammed’le yaptığı ortaklıktan iyi bir gelir elde etti.Aradığı ortağını bulmuştu.Hem de ne ortak.O ilk başta ticarette kazanayım derken Allah onlara öyle bir kader çizmişti ki ,bu ticaretin sonunda,birbirlerine ne kadar da yakıştıklarını anlayıp,hayatlarını da ortak ettiler.Evlenmeye karar verdiler.Sade bir törenle evlendiler.Bu ticaret ortaklığı öyle bir ortaklık olmuştu ki,sonunda birbirlerinin hayatlarına,dertlerine,tasalarına,sevinçlerine kadar herşeyleriyle ortak olmuşlardı. Peygamberimizin Hz Hatice ile olan evliliklerindei Altı çocukları dünyaya geldi: 1 –Abdullah, 2 – Zeynep, 3 – Rukiye 4 – Ümmü Gülsüm 5 –Kasım 6 – Fatıma Bunlardan Hz.Fatıma hariç bütün çocukları Peygamberimizden önce vefat etmişlerdir. Hz.Hatice,aynı zamanda İslam’a giren ilk insan olmuş,asalet,dürüstlük,üstün ahlak ve fedakarlığı ile Haticetül-Kübra (Büyük Hatice)lakabını da almıştır. 35 yaşına geldiğinde ise Kabe hakemliği yapmış,buradaki hakemliğiyle bütün Mekkelilerin saygısını kazanmıştır. Olay şudur: Araplar tarafından da kutsal sayılan Kabe,şiddetli sel ile yıkılmştı.Bunun üzerine Mekkeliler bir araya gelerek O’nu yeniden inşa etttiler.Fakat bugün bizim için de kutsal olan Hacerül-Esved(Türkçe’mizde Karataş anlamına gelir.Cennetten geldiğine inanılır.)denen taşı eski yerine koymaya sıra gelince,herkes bu işi kendisi yapmak,bu şerefi kendisi elde etmek istedi.İş öyle cidileşti ki, aralarında sonu savaşa kadar gidebilecek tartışmalar başladı.Bunun üzerine tarafsız bir hakem bulmaya karar verdiler.:Sabahleyin Kabe sınırlarına ilk kim gelirse O hakem olacak ve O’nun vereceği karara herkes uyacaktı.Sabah olunca öyle güzel bir olay olur ki;içeriye ilk gelen Hz.Muhammed’dir.O’nun gelişi herkese derin bir nefes aldırdı.Çünkü haksızlık yapmayacak,harkesin güvendiği bir insandı O.Peygamberimiz elbisesini çıkardı.Hacerül –Esved’i üzerine koydurdu.Ve her kabileden birer kişinin taşı kaldırmasını istedi.Taş yeterli yüksekliğe çıkınca da kendi elleriyle yerine yerleştirdi.Herkes bu olaydan memnun olmuştu.Nasıl memnun olmasınlar ki,hem taşı yerine koyma işine herkes katılmış hem de en önemlisi çıkabilecek bir savaş engellenmişti.Bu olaydan sonra Peygamberimize Muhammedül-Emin (Güvenilir Muhammed)lakabı takılmıştır. Hz.İsa’dan beri yaklaşık 600 yıldan beri peygamber gelmemişti.İnsanlık bir Peygambere,bir rehbere muhtaçtı. İlahi kitaplar değiştirilmiş,ahlak ve manevi değer diye bir şey kalmamıştı.Bütün çirkin işler son derece yaygınlaşmıştı.Hatta insanlar köle olarak satılmaya,kız çocuklar canlı canlı toprağa gömülmeye başlanmıştı. Peygamberimiz bütün bu çirkin işlerden uzak duruyordu.Özellikle 35 yaşlarından sonra sık sık Mekke’nin dışına çıkıyor,Hira Mağarasında yalnızlığa çekiliyordu. 40 yaşlarında yine böyle bir durumda (610 yılında)Cebrail (as) O’na görünüp kendisinden ‘’Okumasını istedi.O da okuma bilmeği cevabını verdi.Bu durum birkaç kez tekrarlanınca,’’Ne okuyayım’’diye sordu.Cebrail (as) da (Yaratan Rabbinin adıyla oku…diye başlayan )ALAK suresinin ilk beş ayetini kendisne bildirdi.Bu olayla Peygamberimizin Peygamberlik görevi başlamış oldu. Bu vahyin sonunda O’na ilk inanan insanlar şunlardır: 1 –İlk müşlüman Kadın :Hz.Hatice ( Hanımı) 2 – ilk müslüman Erkek :Hz.Ebubekir (Çok samimi arkadaşı) 3 – İlk müslüman Köle :Hz.Zeyd (Köle olarak alıp,sonra Onu serbest bıraktığı kimse. 4 – İlk müslüman Çocuk :Hz.Ali (Amcası Ebu Talip’in oğlu.) Peygamberimiz insanları 3 yıl boyuca İslam’a gizlice davet etti.Bundan sonra açıktan açığa davet etmeye başladı.Bu durum doğru yola ulaşmak istemeyen Müslümanlara karşı olmadık işkenceler yapmaya başladılar. Bu işkenceler dayanılmaz hal almaya başladı.Bunun üzerine Peygamberimiz bir grup müslümanı Habeşistan’a gönderdi.Bu; Müslümanların İLK HİCRET’İ oldu.Bu ilk hicret 615 yılında olmuştur. Peygamberimiz 13 yıl boyunca Mekkelileri İslam’a çağırdı.Bu uğurda her türlü sıkıntıya katlandı. Peygamberliğinin 11.yılında Medine’den gelen bir grup insan Müslüman olmuşlardı.Ertesi sene daha büyük bir grup gelerek Müslüman oldular. Peygamberimizi canları,malları ve evlatları gibi koruyacaklarına söz verdiler.Kendisini Medine’ye davet ettiler. Bu arada Mekkelilerin Müslümanlara karşı olan tutumları hiç değişmemiş,hatta daha da artmıştı.Bunun üzerine peygamberimiz Allah’tan gelen izinle Medine’ye hicret etmeye karar verdi.Medine’ye gitmesi halinde bunun kendileri için daha da büyük bir tehlike olacağını anlayan Mekkeliler,Darun-Nedve(Mekke İdare Meclisinde) toplanarak Peygamberimizi öldürmeye karar verdiler.Fakat bunu gerçekleştiremediler.Hz.Ebubekir ile uzun ve tehlikeli bir yolculuktan sonra Medine’ye vardılar.Bu hicret İslam tarihi bakımından çok önemlidir.Çünkü: 1 – İslam Medine’de yükselip büyümüş ve bütün dünyaya bu şehirden yayılmıştır. 2 – Hz.Ömer’in halifeliğinden itibaren de bu olay müslümanlar tarih başlangıcı olmuştur. MUHACİR VE ENSAR MUHACİR : Dinleri ve inançları uğruna,Mekke’den Medine ye göç eden Müslümanlara denir. ENSAR : Mekkeli Müslümanlara yardım eden Medineli Müslümanlara da Ensar denir Peygamberimiz Ensar ve Muhaciri kardeş ilan etmiş,onlar da bu kardeşliği gerçekten uygulamışlardır. MEDİNE DÖNEMİ VE SAVAŞLAR Mekkeliler,Müslümanların Medine’de de yaşamalarını istemiyorlardı.Çünkü,eğer orada rahat ederlerse Müslümanlığın her tarafa yayılacağını biliyorlardı.Bunun için de Müslümanları resmen savaşa zorluyorlardı.Oysa peygamberimize henüz savaşma emri ve izni verilmemişti.Bu yüzden kimseyle savaşa girmiyordu.Yüce Allah’ın savaş emrini verdikten sonra Hz.Peygamber Mekkelilerle 3 önemli savaş yapmıştır: PEYGAMBERİMİZİN SAVAŞLARI : 1 – BEDİR SAVAŞI : (MART 624 – Hicretin 2.yılı ) Müslümanlar :305 kişi Mekkeliler : 1000 kişi Savaşın Sebebi Mekkelilerin;ellerinden kaçırdıkları Müslümanlardan intikam almak,ve onları yok etmek istemeleri. Savaşın Sonucu : 1-Müslümanlar bu savaşı kazandı. 2-Mekkeli müşriklerin bazı elebaşıları öldürüldü. 3-Mekkelilerden 70 kadar kişi öldü,70 kadarı da esir alındı. 4-Müslümanlardan da 14 kişi şehit oldu.. Esirlere ne yapıldı? 1-Maddi durumları iyi olanlar para karşılığı serbest bırakıldı. 2-Bunlardan okuma-yazma bilenler;10 Müslüman’a okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakıldı. 3- Fakir esirler ise karşılıksız olarak serbest bırakıldılar Bedir Savaşının Önemi : 1-Bedir Savaşı İslam’ın ve Müslümanların artık kendilerini kabul ettirdiği bir savaş olmuştur. 2-Bu savaşla Medine İslam Devletinin temeli atılmıştır. 3-Zaferle sonuçlanan bu savaşla hem İslam Dini ve hem de Müslümanlar kuvvetlendiler. 4-Bu savaştan sonra Mekkeliler Müslümanlardan korkmaya başlamışlardır. UHUD SAVAŞI (MART 625 -Hicretin 3.yılı.) Müslümanlar: 700 kişi Mekkeliler :3000 kişi Savaşın Sebebi : Bu savaş Mekkelilerin Bedir Savaşının yenilgilerinin intikamını almak istemeleridir. Savaşın Sonucu: Bu savaşta da Müslümanlar galip gelmek üzere iken,peygamberimizin ısrarla hiç ayrılmamalarını istediği okçuların savaşı kazandık zannederek yerlerini terk etmeleri sebebiyle,Müslümanlar büyük zararlar verdiler. 1-Peygamberimizin amcası Hz.Hamza bu savaşta şehit oldu. 2-Müslümanlardan 70 kişi şehit oldu. 3-Peygamberimiz hafifçe yaralandı. Uhud Savaşının Önemi: Bu savaşın sonunda Müslümanlara komutanın ve Peygamberin sözlerini her zaman dinlemenin gerektiği anlaşılmıştır HENDEK SAVAŞI(MART 627 ) Müslümanlar :3.000 kişi Mekkeliler : 10.000 kişi SAVAŞIN SEBEBİ : Mekkelilerin,Müslümanları tamamen ortadan kaldırmak için Medine’yi kuşatmaları. SAVAŞIN SONUCU :Müslümanlar Şehrin ovaya bakan kısmını,hendekler(çukurlar)ka zarak,savunma yaptılar.Mekkeliler 20 gün boyunca kuşatmayı sürdürdüler. Erzaklarının da tükenmesi ve son gecede çıkan bir fırtına ile bütün malzemelerinin dağılması ile kuşatmaya son verip geriye dönmüşlerdir. HUDEYBİYE BARIŞI VE MEKKE’NİN FETHİ Hendek Savaşından bir yıl sonra hicretin 6.yılından Mekkelilerle Müslümanlar arasında bir anlaşma yapıldı.Hudeybiye denilen yerde yapılan bu anlaşmanın şartları görünüşte Müslümanların aleyhine gibi görünmüştü,fakat anlaşmanın maddeleri zamanla Müslümanların işine yaramıştır. HUDEYBİYE BARIŞININ ÖNEMİ Bu anlaşma Mekke’nin fethedilmesini sağlamış bir anlaşmadır. Anlaşma maddelerinin bir kısmı şöyledir : 1 – İki taraf da 10 yıl boyunca barış içinde bulunacaklardır. 2 – Mekkelilerden,Medine’ye kaçan olursa Müslümanlar o’nu Mekkelilere geri vereceklerdi. 3 – Medine’den Mekke’ye kaçan olursa Mekkeliler ise geri vermek zorunda olmayacaklardı. 4 – Müslümanlar bu yıl umre yapmayıp,gelecek yıla erteleyeceklerdi.Gelecek yıl ise Mekkeliler şehri terk edecekler,,Müslümanlar da şehre silahsız olarak gireceklerdi.Şehirde en fazla 3 gün kalacaklardı. Ancak Mekkeliler bu anlaşmaya uymadılar.Bunun üzerine Hz.Peygamber de 10.000 kişilik bir ordu ile Mekke üzerine yürümek zorunda kaldı Mekke civarına geldiklerinde İslam Ordusu konakladı.Peygamberimiz (s)in emriyle on bin terde ateşler yakıldı.Bu kalabalığı gören Mekkeliler;karşı koymaya cesaret edemediler.Hicretin 8.yılında (630 yılında,kan dökmeden Mekke’ye girdi. Yıllarca kendisine ve Müslümanlara eziyet eden Mekkelileri de bağışladı Bu davranışı ile O büyüklüğünü gösterdi. Bunun üzerine Mekkeliler gruplar halinde Müslüman oldular. VEDA HACCI VE VEDA HUTBESİ Hz Peygamberin Hicretin 10.yılında Veda niteliğindeki yaptığı son Hacca ‘VEDA HACCI ‘ denir. Bu hacda yaptığı son hutbeye(konuşmaya) da ‘VEDA HUTBESİ’ denir. Veda Hutbesinde İslamın genel prensiplerini,kendisini dinleyen 100.000 kişi ye birkez daha hatırlattı. Veda Hutbesini daha önce yayınladığımız şu haberimizden okuyabilir ya da dinleyebilirsiniz. VEDA HUTBESİNDE YER ALAN KONULARIN BAZILARI ŞUNLARDIR: 1 – Allah’tan başka ilah yoktur.Ben de Onun kulu ve peygamberiyim. 2 – Birbirinizin malları ve kanları birbirinize haramdır. 3 – Emanetlere ihanet etmeyin. 4 _Faiz yemeyin. 5 – Kimseye zulmetmeyin. 6 – Dininizi korumak için küçük günahlardan da kaçınız.. 7 – Kadınların haklarını çiğnemeyin. 8– Size iki emanet bırakıyorum.Ona sımsıkı sarılırsanız yolunuzu şaşırmazsınız :Bunlar Kuran-ı Kerim ve Benim Sünnetimdir. 9 – Birbirlerinizin mallarını haksız yere yemeyin. VEFATI Bu büyük haccın arife gününde şu ayet inmişti:’Bugün dininizi tamamladım.Size nimetimi tamamladım.Ve din olarak size İslamı seçtim.’’Hz.Ömer bu ayeti işitince ağladı.Çünkü Peygamberimizin vefatının yaklaştığını anladı. Peygamberimiz sanki bir ayrılık toplantısı niteliğinde olan Veda Haccından bir süre sonra hastalandı.63 yaşındaHicretin 12.yılında, 8 Haziran 632 yılında vefat etmiştir.Kabri halen Medine şehrindedir.
ESTETİK
Sevgi ve rahmet dini olan İslam;ın sevgili Peygamberi Hz. Muhammed (SAV), insanlığa sadece inanç ve ibadet konularını öğretmedi; belki hayatın nasıl daha mutlu, daha zarif, daha zevkli ve yararlı yaşanacağını da öğretti. O dünyaya Hak ve hukuk getirdi; davranış bilgisi getirdi; medeniyet getirdi; kardeşlik ve sevgi getirdi.
Onun getirdiği dinin bize öğrettiği hayat ilkelerinden biri estetiktir, düzendir. Kabre indirilen bir Müslüman;ın lahdi üzerine dizilen taşlardan birinin çarpık konması üzerine düzeltilmesini emretmişti. Orada bulunanlar tarafından;bunun ne zararı vardır, nasıl olsa toprakla üstü örtülmeyecek midir; şeklinde yöneltilen bir soruya verdiği cevapta;Allah güzel iş yapmayı ve düzenli olmayı sever Buyurarak toplumuna ve gelecek nesillere mükemmel bir estetik örneği göstermiştir.
Biz sevgili Peygamberimizin, temiz ve düzgün kıyafetle dolaşmak ve Allahın verdiği zenginliği insanın, üzerinde ve yaşayışında göstermesi gerektiği noktasında ümmetine uyarıda bulunduğunu; pintiliği, miskinliği ve perişan kıyafetle ortalıkta dolaşmayı reddettiğini biliyoruz.
Hz. Muhammed (AS) sakallı idi. Ama sakalı hiçbir zaman dindarlık ölçüsü olarak tanıtmadı, belki bir insan olarak sakal bırakmıştı. Fakat o saçlarını ömründe bir kere olmak üzere sadece Veda haccında kısaltmış, diğer zamanlarda uzun saçlı olarak hayatını sürdürmüştü.
Sakal bırakmak saç bırakmak kadar sünnettir. İkisine de İslam âlimleri zaid sünnet = fazlalık sünnet, dini olmayan sünnet demişlerdir.
Bugün yaşayan Müslümanlar, Peygamberimizin sakal sünnetini ihya etmeyi ona uymak, onun yolundan gitmek olarak algılamalarına karşılık, onun gibi saç bırakmayı göz ardı etmektedirler.
Burada geleneğin, insanların din algılamasında nasıl etkili olduğunu bu olay vesilesi ile görmekteyiz. Çünkü dinsel gelenekte sadece sakal bırakmanın dindarlık olduğu vurgulanmıştır.
Oysa eğer Hz. Peygamberin her yaptığını yapmak dindarlık ise saçı bırakmanın da aynı derecede dindarlık unsuru olduğunun vurgulanması gerekirdi. Bu yapılmadı, yapılmıyor. Bunun sebebi Türk geleneğinde, din adamlarının saçı tıraş etmeyi dindarlık olarak algılamaları ve bu olguyu böyle değerlendirmeleridir.
Kanaatimizce bu gelenek Şamanizm ve Budizmden gelmektedir. Çünkü Şamanlar ve Budist rahipleri saçlarını usturaya vurdururlar. Takva sahibi olarak adlandırılan âlimlerin hemen tamamının sakallı fakat saçlarının sıfıra vurulmuş olduğunu görürsünüz. Burada geleneğin etkinsi açık bir şekilde görülmektedir.
Hz. Peygamber (SAV) uzun saçlı idi. Saçlarının kulak yumuşağı ve omuzlarına kadar indiğini bütün kaynaklar ittifakla söylemektedir. O, Arabistan coğrafyasın ikliminde herkesin yaptığı gibi, sıcağa karşı başını korumak için saçlarını uzatıyordu. Ancak, dikkatimizi çeken nokta Peygamberimizin saç bakımını çok iyi yapmış olması idi.
Hz. Peygamber, saçlarını sık sık yıkar, halis zeytinyağı sürerek tarar, saçlarını ortadan ayırır, hoş kokular sürünürdü.
Onun hayatında dikkatimizi çeken başka bir nokta, altmış üç yaşında vefat eden Peygamberimizin saç ve sakalında sadece on altı adet beyaz tel bulunması idi. Dolayısıyla O siyah saçlı ve siyah sakallı, genç ve güzel görünümlü bir zat idi. Bu sebeple kendisi saçlarını boyama ihtiyacı duymamıştı. Fakat arkadaşlarının, yani ona inanan Müslümanların beyazlayan saç ve sakallarını kına yahut bitkisel boyalarla boyamalarını tavsiye ederdi. Hatta Mekke fethedilince Safa tepesi üzerinde, yeni Müslüman olan ve yaşlılık dolayısıyla saçları ve sakalları bembeyaz olan Hz. Ebu Bekirin babasını görünce Kır çiçeği gibi saçları beyazladı, saçlarını siyaha boyayın, fakat boya çok koyu olmasın, yaşına uygun şekilde bir renk bulunsun emrini vermişti.
Demek ki Hz. Peygamber, Müslümanların zinde ve güzel görünmelerini istiyordu. Beyaz saçlar, insanın moralini bozabilir. Onları boyamakla, kişi kendini daha güçlü ve daha genç hisseder.
Bu durum eşler açısından da önem taşır. Sevgili peygamberimiz, Müslümanların eşlerine karşı daha süslü ve güzel görünmelerini istiyordu. Bunun gibi, hanımların da ellerini ve saçlarını kına yahut bitkisel başka boyalarla boyamalarını istiyordu.
Bize, sık sık sorulan sorulardan biri, hanımların saçlarını kına dışında bir boya ile boyamanın caiz olup olmadığıdır. Buna cevabımız, Peygamberimizin bu gibi tavsiyeleridir.
İşte böylece, hanımlar kocaları için, erkekler de hanımları için süslenmeli ve aile hayatı içinde tam bir eşitlik ve adalet sağlanmalıdır. Oysa toplumumuzda bunun tersi yapılır genellikle Hanımlar ve beyler en süslü giysilerini evden dışarıya çıkarken giyinirler. Oysa bu aile içi ilişkilere zarar verir. Toplumun önüne elbette temiz ve düzgün kıyafetle çıkmak gerekir. Fakat özenerek, bezenerek, boyanarak, eşler önce birbirini cezbetmelidirler. Böylece gözleri başkasında olmamalıdır. Bu husus aile hayatında çok önemlidir.
Aile içinde süslenmeyen kadınlar, kocalarının çapkınlıklarına maruz kalabilir. İşte sevgili peygamberimiz, insanların mutluluğuna hizmet eden hayat ilkelerini kazandırmış, insanlığa çok ileri bir görüş ve bakış açısı getirmiştir.
Geleneklerin etkisi ile bunlardan mahrum olmamalıdır insanlarımız; Bunun yolu Peygamberimizi doğru anlamaktan geçer. Toplumumuzda yaygın olan Peygamber imajı Osmanlı tipi âlimler, çağdaş din adamları ve Müslümanların imajıdır. Peygamberimizi gerçek bilgilere göre tanımalı, onu geleneğe göre değerlendirmemeliyiz. Peygamberimiz güzel insandı, güzel işleri ve güzel şeyleri severdi. O, estetik bakımından da bizim için mükemmel bir örnekti.

HAYA VE İFFET
Peygamber efendimizin tertipli ve düzenli yaşamak ile ilgili tutumunu anlatınız.
• Peygamber efendimiz müslümanların tertipli ve düzenli hareket etmesini isterdi. Cemaat namazlarındaki saf düzeninden, onların yolculuğa çıkarkenki hareketlerine varıncaya değin düzenli olmalarını isterdi. Bir sahabi bu hususu şöyle açıklamaktadır: Peygamber (s.a.) bizi saflarda ok gibi düzene sokardı. Her konuda olduğu gibi saf düzeninde de ayrılığa düşmeyin ki kalpleriniz de birbirinize karşı değişmesin. Çarşı ve pazarlardaki kargaşadan da sakının”
Peygamber Efendimiz, günlük hayatın gerektirdiği faaliyetleri yerine getirirken, belli bir tertip ve düzen içerisinde
olunmasını arzu ederdi. Örneğin, yemeğe besmeleyle başlanılmasını, yemeğin sağ elle ve önünden yenilmesini emrederdi.
Peygamberimiz yolculuğa çıkan ashaptan bir gruba rastladı ve onlara hitaben şöyle buyurdu: “Sizler kardeşlerinizin yanına
varacaksınız; binek hayvanlarınızı düzene koyunuz, elbiselerinize çeki düzen veriniz! Çünkü Allah çirkin görünüşü ve kötü sözü sevmez.”
Hz. Muhammed’in (s.a.) güzel söz söylemeye verdiği önemi iki örnekle açıklayınız.
• Hz. Peygamber, söz ve davranışlarla insanları incitmemek gerektiğini belirtmiştir. Müslümana yakışan da budur. “Sizler tek hurmanın yarısı ile bunu da bulamazsa güzel bir sözle de olsa ateşten korununuz!”

“Güzel söz söylemek sadakadır.”
Peygamber efendimizin giyimle ilgili tutumunu açıklayınız.
• Peygamber efendimiz, giyecekler ve giyimle ilgili bazı ilkeler koymuştur. Bunlar:
a- Temizlik
b- Tertiplilik
c- Estetiği gözetme
d- Sadelik
e- İhtiyacı karşılama
f- Giyenin kibre kapılmaması, mütevazi olması
Peygamber efendimizin Düzensizliğe düşmeyiniz, sonra kalpleriniz de düzensizliğe düşer sözünü psikoloji açısından değerlendiriniz.
• Bir kişi hangi hal ile yaşıyorsa o halin adamı olur. Düzensizlik de insan için bir durumdur. Eğer düzensizlik kişinin hayatında çok fazla yer kaplıyorsa, kalbi de ona yatkın olur. Düzensiz yaşamakta bir sakınca görmez.
9. Sınıf / Peygamber Efendimizin Hayatı / Haya ve İffet
“Hayâ, iffetlilik, az konuşma (dilini tutma),... iyi anlayış(fıkıh) imandandır. Bunlar ahirette (mükâfatı) artıran, ... şeylerdendir. Edebsiz konuşma, kaba davranma, cimrilik ise münafıklıktandır... (Darimi, Mukaddi-me, 43)
Yukarıdaki hadiste anlatılmak istenen düşünce nedir?
• Peygamber efendimiz tarafından dile getirilen hadiste haya ve iffetliliğin önemine vurgu yapılmakta; haya, iffetlilik, az konuşma ve iyi anlayış sahibi olmanın imanla ilişkili olduğu belirtilmektedir. Edepsiz konuşma, kaba davranma ve cimriliğin ise nifak alameti olduğu belirtilerek yine konu hem iman, hem de müslümanın sahip olması gereken davranışlarla ilişkilendirilmektedir. Hadis-i şerif iman ile davranışlar arasında ilişki olduğunu belirtmek suretiyle, müslümanları uyarmaktadır.
Kur’an’da: “(Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı(dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.”11 buyrulmaktadır. Bu ayeti kerimenin kast ettiği anlamı bir cümle ile açıklayınız.
• Bu kimseler iffet sahibi oldukları için durumlarını insanlara bildirmekten çekinmektedirler. Onların bu hâlinden hem Yüce kitabımız hem de Peygamberimiz övgüyle bahsetmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de: “Şüphe yok ki Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazı erkeklerle mütevazı kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkeklerle Allah’ıçok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” buyrulmaktadır. Ayeti Kerime'nin kast ettiği anlamı bir kaç cümle ile açıklayınız.
• Irzlarını koruyan erkek ve kadınlar için büyük bir mükâfatın vaad edilmiş olması iffet konusunun bir Müslüman için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Haya ve iffet denilen olgunun sadece kadına mahsus olması gereken bir huy olmadığı; hem erkek ve hem de kadınların bu ahlaki özelliklere sahip olmaları gerektiğini ifade etmektedir. İbadette ve ahlakta kadınlarla erkekler arasında bir fark olmadığı belirtilmektedir.
Hz. Peygamber bir hadisinde, “Veren el alan elden üstündür. Öncelikle geçimini sağlamakla yükümlü olduğunuz ailenizin ihtiyaçlarını karşılamalısınız. Sadakanın en iyisi (kişinin karnı tok, sırtı pek iken karşılıksız) verdiği sadakadır. Dilenmekten ve çirkin işlerden uzak durmak isteyeni Allah saygın ve onurlu kılar; Başkalarına muhtaç olmadan (kendi yağıyla kavrulmak isteyeni) Allah (kendi kendine yeter bir mali imkana) kavuşturur” (Buhari, Zekât, 18) buyurmuştur.
Bu hadisi bir kaç cümle ile açıklayınız.
• O, insanın iffet ve onuruna yakışan davranışın, çok zorunlu olmadıkça başkalarından bir şey istememek olduğunu ifade etmiştir. Böyle davranan kimseyi Allah’ın başkalarına muhtaç etmeyeceğini, onun saygınlığına halel getirmeyeceğini belirtmiştir.
İhsan nedir? İhsan sahibi olanlar nasıl davranırlar? Bir iki cümle ile açıklayınız.
• Her an Allah'ın huzurunda olma duygusuy ile yaşamaya ihsan adı verilir. Böyle insanlar İslam'ın kendilerine emrettiği ahlaki özelliklere sahip olurlar. Takva ile yaşarlar. Allah'ın haramlarından her an sakınmaya özen gösterirler. İbadetlerini dikkatli bir biçimde yaparlar.
9. Sınıf / Peygamber Efendimizin Hayatı / Eşitlik
“Mümin olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisâ suresi, 124)
Yukarıdaki ayet bağlamında kullukta eşitlik kavramını açıklayınız.
• Ayet bize her kim iyi iş yaparsa erkek veya kadın olduğuna bakılmaksızın asla haksızlığa uğratılmayacaklarını haber vermekte, buna mukabil cennete gireceklerini müjdelemektedir. İddia edildiğinin aksine İslam dininde kadın ile erkek arasında bu anlamda bir ayırım yoktur. ahlak hem erkek hem de kadın için olduğu kadar, ibadetler de hem erkekler hem de kadınlar içindir. Kadın da erkek de ibadet hususunda aynı sorumluluklara sahiptirler ve yaptıkları her iyi iş hususunda Allah kendilerini ödüllendirecektir.
“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa, Allah için şahitlik eden kimseler olun. Haklarında şahitlik ettikleriniz zengin olsun, fakir olsun, Allah onlara sizden daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın. Şahitliği eğer, büker doğru şahitlik etmez, yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız, biliniz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisâ suresi, 135.)
Yukarıdaki ayet mealini bir kaç cümle ile açıklayınız.
• Ayet bize insanların hukuk karşısında eşit olduklarını, tüm müslümanların adaletin gerçekleştirilmesi hususunda sorumlukları bulunduğunu, en yakın akrabaları aleyhinde bile olsa şahitlik yaptıkların zaman adaletten ayrılmamaları gerektiğini tavsiye etmektedir. Ayet şahitlik edilen kimselerin kimliğine bakmadan şahitlik yapmamızı, adaletten hiçbir şekilde ayrılmamamızı öğütlemekte, Allah'ın yaptıklarımızı bildiğini bildirmektedir.

NOT:Alıntıdır.Kitap içeriği araştırılarak farklı sitelerden ve ders notlarından bilgi toplanmıştır.
:ders:



Kullanıcı avatarı
anlayamazsiniz
Mesajlar: 9
Kayıt: 20 Şub 2014, 19:07

Re: Hz.Muhammet(S.A.V)'ın Hayatı 1

Mesaj gönderen anlayamazsiniz » 08 Tem 2014, 18:04

keke paragraf kullansaydın :) teşekürler
MEZUN/HUKUK! İNANAN YAPAR!

Cevapla

“Ders Notları” sayfasına dön