PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Ders notu paylaşımlarınızı bu bölümde yapabilirsiniz.
Kullanıcı avatarı
Köylü Kızı
Onursal Üye
Mesajlar: 4321
Kayıt: 15 May 2014, 15:43

PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen Köylü Kızı » 14 Eyl 2014, 16:25

Arkadaşlar bu ders notunu kitaptan çıkardım İNŞALLAH işinize yarar, başarılar :ders:
1.ÜNİTE : PSİKOLOJİYE GİRİŞ
1. PSİKOLOJİNİN KONUSU
.Psikoloji, insan davranışlarını inceleyen bir bilimdir. İnsan merak eden , öğrenme ihtiyacında olan bir varlıktır. ''insan nedir'' sorusuna cevap arar.
İnsan, felsefenin, dinlerin, antropoloji, etnoloji, biyoloji, sosyoloji gibiçeşitli alanların konusu olmuştur, insanı inceleyen alanlardan biri de psikolojidir.
Psikoloji insanın neden , niçin ve nasıl davrandığını araştırır.
PSİKOLOJİNİN TANIMI
Psikoloji psyche (nefes, ruh, zihin) ve logos (düzenli söz, bilgi) kelimelerin birleşmesinden meydana gelmiştir.Kelime anlamı ''ruh bilgisidir''dir. Ancak değişik tanımlar verilmesine rağmen o en genel anlamda ''organizmanın davranışlarını inceleyen pozitif bir bilimdir.''
*Organizma : Geniş anlamıyla her türlü canlıdır. Psikolojinin organizma teriminden anladığı hayvan ve insandır. Psikolojinin asıl amacı insanı incelemektir.
*Davranış : Organizmanın doğrudan veya dolaylı olarak gözlenebilen tüm etkinliklerdir. Yürümek, koşmak, ağlamak, gülmek, konuşmak gibi birer davranıştır. Bu davranışlar doğrudan doğruya gözlenebilir. Rüya görmek, öğrenmek, hayal kurmak, düşünmek gibi bazı davranışlarda dolaylı olarak gözlenebilir.
*Bilim : Belirli bir alanda bilimsel yöntemlerle yapılan çalışmalar sonucu elde edilen organize bilgiler kümesi, düzenli bilgiler elde etme sürecidir.
(((BİLGİ : Suje-Obje ilşkisinin sonucudur.
Suje : Bilen varlık. Obje : Bilginin konusu olabilen herşey.))))
Belirli alanda elde edilen her bilgi, bilim değildir. Bbilgilerin bilim olabilmeleri için bazı koşullarauygun olması gerekir.
*Her bilimin kendisine has bir konusu vardır.
*Her bilim bilimsel yöntemlerle araştırmasını gerçekleştirir.
*Bilim, objektiftir. Elde edilen bilgiler, başka araştırmacılar tarafından test edildiğinde de aynı sonuçlara varılır.
*Bilim, olayların neden-sonuç ilişkisini araştırır.
*Bilim genellemelere varmayı amaçlar. Bu genellemeler, bilimsel yasa veya bilimsel teori olarak ifade edilirler.
Fizik, kimya, biyoloji, psikoloji, sosyoloji gibi olgulara dayanan, olguları deneysel yöntemlere açıklayan bilimlere pozitif bilim denir.
2. PSİKOLOJİNİN AMAÇLARI
*Her bilim daimin bir amacı vardır.
*Her bilim daimin belirli bir çalışma alanı vardır.
*İnsan bir canlı olarak çevresine uyum sağlamak ister.
3. PSİKOLOJİDE EKOLLER VE YAKLAŞIMLAR
1879 da Alman psikolog WİLHELM WUNDT tarafından Leipzig'de kurulan psikoloji laboratuarı ile psikoloji deneysel bilim dalı olma unvanını kazanmıştır. İlk psikoloji deneyleri burada yapılmıştır.
EKOL :(school- okul) Belirli alanlarda belirli yöntem ve görüşleri benimseyenlerin oluşturduğu birlik; düşünce akımları yani '....izm'lerdir.
YAKLAŞIM : (Approach) incelenen konuya bakış biçimleriyle birbirinden ayrılan ana doğrultulardan her biri.
Psikolojinin günümüzdeki durumunu daha iyi anlamamız için ekol ve yaklaşımları kısaca gözden geçirelim:
**Strukturalizm (Yapısalcılık)
Yapı : Structur.
Yapısalcılık : Structuralizm
1879 da Wilhelm Wundt'un psikoloji laboratuvarını kurması ile deneysel psikolojinin temelleri atılmiştır. Wundt, ilk çalışmalarında duyum ve imgeleri araştırdı. O ve izleyenler karmaşık zihinsel yaşantıların yapışını incelemeye çalışmışlardır. Bu nedenle bu ekole yapısalcılık denir, örnek aldıkları bilim dalı kimyadır.
Yapısalcıların arştırmalarında kullandıkları yöntem, içgözlem (introspection) ve deney (experiment)dir. Temsilcileri Wundt ve Titchner'dir.
**Fonksiyonalizm (İşlevselcilik)
William James, James B. Angeli ve John Dewey gibi Amerikan filozoflarının ve eğitimcilerinin oluşturduğu ekoldür.
Fonksiyoncular, yöntem olarak içgözlem ve gözlemi kullanmışlardır.
**Behaviorism (Davranişçılık)
Birnci Dünya Şavaşı sırasında behaviorist denilen bir grup Amerikan psikoloğu, yapısalcılığa ve işlevselciliğe karşı çıkmışlardır.
Davranışçıların önde gelen temsilcileri Watson, Pavlov ve Dashiel'dir. Davranışçılara uyaran (stimulus) tepki (response) psikologları denir.
Objektif bilgi (Nesnel bilgi) : Konusuna uygun bilgi örn. '2' çift sayıdır, objektif bilgidir. '2' uğursuz sayıdır, subjektif bilgidir.
Uyaran : Dış çevreden gelip organizmayı etkileyen herşey.
Tepki : Uyarıcı etkisi ile organizma da meydana gelen değişme.
Davranişçılar gözlem ve deney yöntemini kullanırlar.
**Psikodinamik Yaklaşım (Psikoanalitik psikoloji)
19. yüzyılın sonunda Sigmund Freud'un öncülüğü ile bir grup hekim , akıl ve ruh hastalıklarını psikolojik açıdan incelemeye çalışmışlardır. S. Freud, akıl hastalıklarının psikolojik nedenlerini incelerken ''Bilinçaltı'' keşfetmiştir.
Freud'a göre içsel yaşantılar bilinçlilik bakımından birbirinden farklı üç düzeyde bulunurlar. Tam bilinç, bulanık bilinç(Bilinç öncesi) ve Bilinçaltı'dır.
Freud ayrıcakişilik konusunda da yeni bir görüş getirmiştir, insanın id-ego-süperego denilen üç yanını ve bunların etkileşimini incelemiştir.
İd : İnsanın biyolojik yanı.
Ego : İnsanın psikolojik yanı.
Süperego : İnsanın toplumsal yanı.
Özet olarak şunu söyleyebiliriz: Psikanalitik psikologlar (Freud, Adler ve Jung) akıl hastalıklarını ve bilinç altını klinik yöntemlere ve gözleme başvurarak incelemişlerdir. Psikolojinin bulgularını hekimlik alanında kullanmışlardır.
**Gestatçı yaklaşım (Bütünlük psikolojisi)
Max Wertheimer, Kurt Kofka, Kurt Lewin gibi Alman psikologlarından oluşan psikoloji ekolüdür.
Algı ve bellek konusunda incelemeler yapmışlardır. İçgözlem, gözlem, ve deney yönteminden yararlanmışlardır. Görüşleri özellikle eğitim alanında kullanılmıştır.
Gestalt (geştalt) :Bütün, biçim, yapı, anlımına gelir.
Biçim (gestalt) :Oluşturduğu parçalar ve ilişkilerin toplamı ile açıklanamayan ve bunun üstünde bir bütünlüğü olan görünüm yada yapı.
**Hümanistik (insancı) yaklaşım
Çağdaş bir psikoloji akımıdır. Kurucuları Geştaltlardan etkilenmiştir. Varoluşçu (existentialist) felsefe akımının görüşlerini benimsemişlerdir. Bu yaklaşımın öncü ve temsilcileri Rogers, Maslow, Sartre,Charolette Bühler, Frankl, Binswagner'dir.
Yordalama : Bilimsel bilgiye oluşmak üzere yapılan gözlem ve çözümlemelerde başvurulan kurallı işlemler sistemi.
**Bilişsel ( Cognitive) yaklaşım
Biliş : bilme olayı ile ilgili bir süreç, insanın bir nesne ya da olayın varlığına ilişkin bilgi ve bilinçli duruma gelme süreci.
Gelişme Psikolojisi : Birey ya da birey gruplarını psikolojik gelişim açısından çeşitli aşamalarda gösterdikleri davranışların özelliklerini inceleyen psikoloji dalı.
**Biyolojik yaklaşım
Buna psikobiyolojik ya da biyopsikolojik yaklaşım da denilebilir. A.B.D.'li psikiyatr Adolf Meyer'in öncülüğünü yaptığı Psikiyatri Okulunun yaklaşımıdır.
4. ÇAĞDAŞ PSİKOLOJİDE UZMANLIK ALANLARI
Çağdaş Psikolojide uzmanlık alanları ''Deneysel Alanlar'' ve ''Uygulamalı Alanları'' olarak sınıflandırabiliriz. Deneysel alanlar, daha çok akademik araştırmaları içerir. Uygulamalı alanlarda da akademik çalışmalarla elde edilen bilgilerpratik hayata uygulanır. Bu uygulamalardan çeşitli psikoloji alanları doğmuştur.
a) Deneysel Alanlar
Deneysel alanlarda, psikolojinin amacı çok teoriktir. Bilmek için araştırmak, bilimsel amaç esastır. Buna Akademik Psikoloji de denilmektedir. Bunlar;
Genel Psikoloji : Psikoloji ile ilgili prensipleri ve davranışın temellerini araştıran, psikolojinin temel kavramlarınaanlam kazandıran psikoloji dalıdır.
Genetik Psikoloji : Davranışların ortaya çıkmasından itibaren gelişmesini, gelişme dönemlerini araştıran psikolojidir.
Deneysel Psikoloji : Laboratuvar deneylerinin yapıldığı, hipotezlerin gerçeklenmesi ile ilgili deneysel araştırmaların sürdürüldüğü ve davranışların açıklandığı psikoloji dalıdır.
Sosyal Psikoloji : Bireyin toplumla ilişkilerini ve toplum bireyi etkilemesi ile ilgili olaylar üzerinde araştırmalarını sürdüren psikolojidir.
Çocukluk, Gençlik, Yetişkinlik Psikolojisi : Çocukluk psikolojisi, bebeklikten ergenlik dönemine kadar olan davranışlarda, gençlik psilkolojisi, 12-20 yaşlar arasındaki davranışlarda, yetişkinlik psikolojisi ise 20 yaştan itibaren meydana gelen davranış değişmelerini ve gelişmelerini araştıran psikoloji alanıdır.
Fizyolojik psikoloji : İnsanın anatomik yapısı, sinir sistemi, salgı bezleri v.b fizyolojik olayların davranışlarla ilişkisini araştıran psikoloji dalıdır.
Karşılaştırmalı Psikoloji : Farklı cinslerde görülen davranışların karşılaştırılmasını ve farklılıklarını inceleyen psikoloji dalıdır.
Ayrıca insan davranışlarını inceleyen ''insan psikolojisi'', hayvan davranışlarını inceleyen ''hayvan psikolojisi'' başlıca uzmanlık alanları olarak sıralanabilir.
b) Uygulamalı Alanlar
Uygulamalı Psikoloji ise deneysel alanlarda elde edilen bulguların günlük yaşamda karşılaşılan sorunların tanısını, belirlenmesi, çözümlenmesini kolaylaştırmak amacıyla kullanıldığı alanlardır. Başlıcaları;
Eğitim Psikolojisi : Psikolojinin; algılama, öğrenme, düşünme,motivasyon, heyecan, zeka ve kişilik, çevre-insan etkileşimini araştıran alanlarındaki bulguların eğitime uygulanması ile gelişmiş bir alandır.
Klinik Psikolojisi : İnsanların zeka, kişilik, ruh hastalıkları gibi çeşitli konulardaki problemlerinin teşhis edilmeleri ile ilgili olarak geliştirilen teknikler üzerindeki çalışılan uygulamalı psikoloji dalıdır.
Psikolog : Psikoloji eğitimi gören kişi. Özel anlamda, kliniklerde uyum bozukluklarının teşhisinde, terapinin uygulanmasında, çeşitli yöntemlerin uygulanıp değerlendirilmesi konusunca psikiyatriste yardımcı olan kişi.
Psikiyatrist : Tıp eğitimi görmüş ve psikiyatri konusunda uzmanlık yapmış doktor.
Endüstri Psikolojisi : Psikolojinin verilerinden yararlanarak endüstriyel alanlarda işe göre eleman seçme, üretilen araç ve gereçleri insan yapısına uygun olarak düzenleme, çalışanların psikolojik problemlerini çözme amacıyla araştırmalar yapan bir daldır.
Hukuk Psikolojisi : Hukukta psikolojinin teorik bilgilerinden yaralanan psikoloji dalıdır. Sanık ve tanığın psikolojik durumları, sorgulanması, yargılanması ve yasalar karşısında insanların tutum ve tavırlarını araştıran alanlardan biridir.
5) PSİKOLOJİDE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
Psikoloji de diğer bilimlerin kullandığı yöntemlerin çoğunu kendi konusuna kullanır. Bunların başlıcaları betimleyici ve tanımlayıcı yöntemler, korelasyonel yöntemler, deneysel yöntemlerdir.
Betimleme : Bir durum, olay ve sürecin, bir evrenin özelliklerini sayıp dökme.
Betimleyici araştırma : İlişki kurucu, varsayım sınayıcı ilk gözlemlerden hareket ederek olgulara eşlik eden özellikleri belirlemeyi amaçlayan sayım (istatistik) araştırmasıdır.
a) Betimleyici ve tanımlayıcı yöntemler
Betimleme ve tanımlama amacıyla tarama yöntemi, doğal gözlem, görüşme ve vaka incelemesi yöntemlerinden yararlanılır.
(1) Tarama yöntemi : Belirli sorunlarla ilgili olarak geniş kitlelerin görüşlerinin alınmasıdır. Tarama amacıyla test ve anketler uygulanabilir.
TEST : İnsanların zekalarnı, ilgilerini, yeteneklerini, tutumlarını, kişiliğini v.b. ölçmek amacıyla kullanılır.Testler, ölçtükleri konuya (zeka, yetenek, kişilik v.b), uygulama alanlarına (birey ya da grup uygulanması), uygulama biçimlerine (sözlü-sözsüz oluşu v.b.) göre sınıflandırılır.
ANKET : Bilgi verecek kişinin doğrudan kendisinin okuyarak cevaplandıracağı sorulardan oluşmuş soru kağıtları kullanarak yazılı cevaplar aracığıyla gözlemde bulunma işidir.
(2) Doğal fözlem : Olayların doğal durumda izlenmesidir. Güdümsüz gözlem de denilebilir.
(3) Görüşme : Görüşme, karşılıklı konuşmadır.
(4) Vaka (olay İncelemesi : Bazı durumlarda insan davranişini tanımak pek kolay olmaz.
b) Korelasyonel yöntemler
Korelasyon : Korelasyon pozitif(+) ve negatif(-) yönde olabilir. değişkenler aynı yönde değişme gösteriyorsa pozitif, ters yönde değişme gösteriyorsa negatif korelasyondan söz edilir.
c) Deneysel yöntemler
Doğal gözlem, gözlem, varsayım (hipotez) ve deneyleme aşamalarından geçer.
1. Doğal gözlem : Olayların akışına gözlemcilerin karışmadığı gözlem biçimidir.
2. Varsayım : Olaylar ve olgular arasında neden-sonuç ilişkisi kuran ve gözlem yolu ile test eidlecek öngörüdür.
3. Gözlem : Olayın başından sonuna kadar izlenerek görülenlerin kaydedilmesidir.Deneysel yöntemde, bu aşamada kastedilen, doğal olmayan (güdümlü) gözlemdr.
Güdümlü gözlem : olayların yeri, zamanı ve koşullarının gözlemci tarafından hazırlandığı gözlem biçimidir.
Deney (Experiment) : Bir değişkenin etkilerini gözlemek üzere koşulları hazırlanmış gözlem yada deneyleme sürecinin ürünüdür.
DENEK : Derinde deney yapılan organizma.
d) Araştırmalarda ahlaki ilkeler
Her bilim gib psikoloji de kötü amaçlar için kullanılabilir. ''Bilinçaltı güdülenme''; ''araçlı şartlanma''; ''psikobiyoloji'' alanındaki araştırmalar kötü amaçlarla kullanılabilecek özellikler taşırlar
6.PSİKOLOJİNİN DİĞER BİLİMLERLE İLŞKİSİ
Psikoloji - Antropoloji : Antropoloji, insanı inceleyen bilim dalıdır. İnsanın gelişim sürecini, ırkları inceler. Elde ettiği sonuçlar günümüz psikolojisine ışık tutar.
Antropoloji : İnsan bilimi.
Psikoloji - Etnoloji : Etnoloji, insan toplumlarının günümüzde ya da tarih öncesi dönemlerde yaşayan ilkel toplulukların kültürlerini inceler, insanın kişiliği, algıları, kanıları üzerinde içinde yaşadğı kültürün etkisi oldukça çoktur. Bu nedenle etnoloji çalışmaları psikolojiye yardımcı olur.
Etnoloji : Toplumların kültürel yapılarını inceleyen bilim dalı.
Psikoloji - sosyoloji : Sosyoloji toplum bilimidir. Toplumun yapısını, toplumsal sistemleri inceler.
Sosyoloji : Toplum bilim. toplumun yapısını, işleyişini ve toplumsal sistemleri inceler.
Kültür : Ekin. İnsanın ürünü olan, insanın yarattığı araç, gereçten, dil, sanata kadar herşey.



Kullanıcı avatarı
Köylü Kızı
Onursal Üye
Mesajlar: 4321
Kayıt: 15 May 2014, 15:43

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen Köylü Kızı » 14 Eyl 2014, 16:29

2. ÜNİTE : ORGANİZMA VE ÇEVRE İLİŞKİLERİ
1. ORGANİZMA VE ÇEVRE
a. Organizma : Her türlü canlı organizmadır. Psikolojide organizma denilince daha çok hayvan ve insan anlaşılır.
b. Canlıları ve dolayısıyla insanların yaşam ve gelişimini etkileyen, kapsadığı canlılarla sürekli bir madde, enerji alışverişi içinde bulunan, içsel ve dışsal tüm etkenlerin karışımıdır.
İnsana etki eden çevreyi, doğum öncesi (anne karnındaki çevre) ve doğum sonrası çevre olarak ayırabiliriz. Doğum sonrası çevre de fizik çevre (ışık, ısı, ses... v.b gibi çeşitli fizik titreşim, olay ve olgulardan oluşur) ve toplumsal çevre (toplumsal olay ve olgulardan oluşur) olarak ikiye ayrılır.
Uyarıcı
Organizmaya etki eden, duyu organlarınıharekete geçiren her türlü etkiye uyarıcı denir. Işık. ses, tat, basınç, koku v.b gibi adlar alır. Duyuma neden olan uyarıcılar dış uyarıcılardır.
Tepki
Uyarıcıların organizmayı etkilediği anda organizma tarafından yapılan yalın davranıma da tepki diyoruz. Refleks (tepki) denilen yalın davranımlar uyarıcı etkisi ile istenç (irade) dışı ortaya çıkarak devinim, salgı gibi tepkilereneden olurlar.
Uyarım : Uyarıcı-Tepki ilişkisine uyarım denir. Basit refleks davranımlarında uyarımı U-T ilişkisi biçiminde formüle edebiliriz.
Uyarım Uyarımda yanda görüldüğü gibi U-O-T biçi-
U--O--T minde formüle edilir. Burada ''O'' organizma-
(Uyarıcı) (Organizma) (Tepki) nın özellikleridir. Kültür, cinsiyet, yaş, sağlıklı
olma, aç ya da tok olma cinsinden özellikleri gösterir. Organizmayı etkileyen uyarıcılar çeşitli olduğu gibi, organizmanın uyarıcılara gösterdiği tepkiler de çeşitlidir. Bu tepkiler fiziksel, fizyolojik ve psikolojik nitelikli olabilir.
*Duyum
Herhangi bir fizik enerji, bedenimizin o türden bir enerjiye duyarlı olan kısmını, yani reseptörü (göz, kulak, burun, dil vs... gibi bir alıcı organı-duyu organını) uyarabilir. Uyarıcıların duyu organını uyarması durumuna duyum diyoruz. Burada şu noktaya dikkat etmek gerekir: Her uyarım duyum değildir ama her duyum uyarımdır.
*Duyum eşiği
Organizmanın bir uyarıcıyı almaya başladığı en alt ve artık alamadığı en üst sınır arasındaki bölüme, duyum eşiği diyoruz. En alt seviyeye alt eşik, üst seviyeye de üst eşik diyoruz. Gözümüz, 380-760 millimikran ışık dalgalarını renkli olarak görür. Mor ötesi, kızıl ötesi ışınları gözümüz görmez. İnsan kulağı, saniyedeki titreşim sayısı yani frekansı 20 ile 20000 arasında olanları ses olarak işitir.
Bu durumda, duyumun olabilmesinin bağlı olduğu koşulları şöyle sıralayabiliriz:
1. Öncelikle ışık, ısı, ses, basınç ... gibi bir dış etken olmalıdır.
2. Organizma, sağlıklı duyu organlarına sahip olmalıdır. Ayrıca duyu sinirlerinin de sağlıklı olması gerekir.
3. Uyarıcıların şiddeti, duyum eşiği sınırları içinde bulunmalıdır.
*Yetersiz uyarım
Yetersiz uyarım ya uyarıcının şiddetine ya da alınan toplam uyarı miktarının azlığına bağlı olmak üzere iki biçimde ortaya çıkar.
Uyarıcının şiddeti, duyum eşiği sınırları dışında ise uyarım olmaz. Duyum eşiği sınırları içinde fakat alt eşiğe yakın uyarıcılar da organizmada yeterli etki yapmadığı için uyarıma neden olmaz. Çünkü uyarım yetersizdir.
İkinci durumda ise, organizma alışkın olduğu toplam uyarım miktarından daha az uyarım aldığında ortaya çıkar.
Yetersiz uyarım deneyi hiçbir dış uyarıcının gelmediği ve iç uyarıcıların gerektirdiği etkinliklere elverişli olmayan odalarda yapılır. Deneme sonucunda öğrencilerde;
*Yapılan zeka testlerindeki puanlarının düştüğü,
*Algılama bozukluktan olduğu,
*Sanrı görmeye başladıkları,
*Davranışlarında düzensizlik olduğu saptanmıştır.
Aşırı uyarım
Aşırı uyarım da uyarıcıların şiddetine ve alınan toplam uyarım miktarına bağlı olarak, iki biçimde ortaya çıkar. Şiddeti yüksek uyarıcılar aşırı uyarıma neden olur. Şiddetli gürültü, yüksek ısı, basınç, şiddetli ağrı v.b gibi durumlardaorganizma gereğinden çok uyarılır. Bu durum aşırı uyarımdır.
Ayrıca alışılmıştan çok uyarım almak da organizmayı rahatsız eder.
Uyum (intibak) : İnsanın çevresi ile olumlu ilişkiler kurması. Organizma ile çevre arasında tepki uyandıracak herhangi bir uyarım değişikliğinin baş gösremediği denge durumu.
Homeostatis : Homeostatis sözcüğünü ilk defa fransız fizyolojisti Claude Barnart ortaya atmış; iç çevrenin değişmezliği anlamında kullanmıştır.
Organizmanın hem yetersiz uyarım hem de aşırı uyarım durumunda dengesi, uyumu bozulur. Bozulan uyumu yeniden sağlamaya çalışır. Bu duruma dengelenme (homeostatis) denir.
*Alışma, duyarsızlaşma (habitation)
Bu, uzun süre aynı uyarıcı ile karşı karşıya kalan organizmada uyarıcının ilk etkisini, şiddetini yitirmesi anlamına gelir.
2. UYARILMA İHTİYACI VE GÜDÜLEME
Uyarım canlılar için zorunludur. Hiçbir iç ya da dış uyarıcanın etki etmediği, hiçbir uyarımın olmadığı durumda yaşamdan söz etmek mümkün değildir.
*İhtiyaç, dürtü, güdü, güdülelenme
İhtiyaç (gereksinme) : Rahatlık ve uyum sağlayan, düzenli davranışları kolaylaştıran içsel ya da dışsal kimi şeylerden yoksun olma durumu. İhtiyaç kavramı psikolojide doyurulmamış güdüler anlamında da kullanılır.
Homeostatik dengenin bozulması bir ihtiyaç, bir yoksunluk olarak duyulur. Organizma, ihtiyaç durumunda bir sıkıntı hali, bir iç gerginliği duyar.
Homeostatik denge durumunda, organizmanın beden ısısı, su, besin miktarı, kandaki şeker durumu sabittir.
Organizma tarafından eksikliğin hissedilmesi ihtiyaç; eksikliği gidermek için belli bir yönde etkinlik göstermesi eğilimine güdü ( motive, saik ) denir. Organizma amacına ulaşınca doyuma ulaşır. Bu sürecin tümüne güdülenme (motivation, saiklenme) denir.
*Güdü türleri
Yaygın sınıflandırma biçimine göre, insandaki güdüleri, fizyolojik güdüler ve toplumsal güdüler olarak ikiye ayırabiliriz:
*Fizyolojik güdüler
Fizyolojik güdülere organik güdüler de denir. Organizmanın yaşaması, türünü devam ettirmesi ile yakından ilgilidir.
Fizyolojik güdüler temel güdülerdir. Mutlaka tatmin edilmeleri gerekir. Ertelenemezler. Örneğin ''Bugün oksijen ihtiyacımı karşılayamadım, yarın alırım.'' Denemez.
*Toplumsal güdüler
Fizyolajik güdüler insan ve hayvanlarda vardır.Öğrenmeden daha ok doğuştan gelirler. Toplumsal güdüler ise insana özgüdür. Benliğin savunulması, başka kişilerle ilişki kuruluması ile ilgili güdülere toplumsal güdüler denir. Bazı psikologlar benlik ihtiyacı ile ilgili güdülere psikolojik güdü denir.
*Güdülenmiş davranışın güdülenmemiş davranıştan farkı
Her davranış güdülenmiş davranış değildir. Güdülenmiş davranışı güdülenmemiş davranıştan ayıran üç temel özellikgöze çarpar:
*Güdlenmiş bir davranışta mutlaka harekete geçer.
*Güdülenmiş davranışlar belli bir doğrultuya yönelmiştir.
*Güdülenmiş bir davranış seçicidir.
3. DUYUM VE ALGI
a)Algı nedir?
Algı (perception, idrak) : Bir olay ya da nesnenin varlığı üzerine duyumlar yoluyla edinilen yalın bilinç durumu. Duyumları yorumlama, onları anlamlı hale getirme süreci.
Duyum fizyolojik bir olaydır. Algılama, duyumların çeşitli biçimlerde örgütlenip anlam kazanması, yorumlanmasıdır.
b) Duyum ve algı
Işık dalgasının organizmayı etkilemesi uyarım, gözü etkileyerek renkli görmeyi sağlaması duyumdur. Algı duyuma bağlıdır. Duyum olmazsa algı da olmaz. Fakat algı duyumdan öte bir şeydir.
c) Görme duyumu ve görme algısı
Görme duyumunu oluşturan enerji ışıktır.İnsan gözü 380 - 760 milimikron dalga boyundaki ışık ışınlarını görür.Yani prizmadan geçen,güneş ışığının görebildiğimiz kısmıdır .kırmızı ve mor arası renkleri görebiliriz .oysa mor ve kırmızı ışıklardan ötede başka ışıklarda vardır.Örneğin,mor ötesi ışınlar derimizi etkiler.Görme duyusunu alan organ gözdür.
Görmenin beyin mekanizması
Merkezi sinir sistemi iki kısma ayrılır: Omirilik ve beyin. Hem beyinde hem de Omirilikte merkezler ve geçiş yolları vardır. Geçiş yolları sinir oksanlarının (liflerin) toplandığı yerdir, beyazımsı renkte görünür. Merkezler ise nöronların (sinir hücreleri) toplandığı yerlerdir, gri renkte görünürler.
Renk algısı
Renk algısı ile ilgili olarak ''Young-Helmholtz'' kuramına göre insan gözünün retinasında üç tür lif vardır. Bu lifler farklı dalga boylarına farklı duyarlılık gösterirler.Buna göre ''kırmızı'', ''yeşil'', ''mavi'' adı verilen üç tür farklılaşmış duyarlılığımız vardır, öteki renkler, bu üç temel rengin belirgin şekillerde birleşmesiyle meydana gelmiştir.
Renk körlüğü
Kimi insanlar doğuştan bazı renkleri göremezler. Bunlara renk körü denir (daltonizm). İki türlü renk körlüğü vardır:
*Bütün renklere karşı renk körlüğü. Bunlar dünyayı siyah-beyaz filmler gibi görürler.
*Kırmızı-yeşil renklere karşı renk körlüğü. Bunlar da kırmızı-yeşil renkleri gri olarak görürler.
Renk körlüğü kalıtım yoluyla geçer. Erkeklerde görülme sıklığı kadınlardan daha fazladır.
Aydınlık-karanlık algısı
Işık gözün içindeki saydam tabakayı, merceği ve saydam sıvıyı geçtikten sonra ağ tabakadaki alıcı hücrelere çarpar. Burada çubuk ve koni denen iki tür hücre vardır. Koniler aydınlıkta(gün ışığında) çubukçular da karanlıkta (gece) görmede daha etkilidir.
d) İşitme duyumu ve işitme algısı
İşitme duyumu organı kulaktır. Kulağın; dış, orta ve iç kulak olmak üzere üç bölümü vardır.
İşitme duyumu uyarıcısı sestir. En saf ve en basit ses sinüs dalgalarıdır.Temiz seste denir.
Sinüs dalgalarının iki özelliği vardır:
*Sesin frekansı: Saniyedeki titreşim sayısını gösterir.
*Dalga genişliği: Sesi oluşturan dalgaların genişliğini ve basıncını gösterir. Basınç arttıkça ses daha şiddetli ya da yüksek olur.
Ses uyarıcısının özellikleri
*Sesin yüksekliği : Frekansı yüksek seslere ''tiz ses'', frekansı düşük seslere ''pes ses'' denir.
Saniyedeki frekans sayısına hertz denir.
*Sesin şiddeti : Ses dalgasının basıncına bağlıdır. Basınç arttıkça ses daha şiddetli ya da yüksek (land) olmaktadır.
Sesin şiddeti desibel ile ölçülür.
*Sesin tınısı : Sesin tınısı sesin temizliğini gösterir. Örneğin flüt, müzik araçları içinde en temiz sese sahiptir.
*Ses : Yüksekliği, şiddeti, tınısı karmaşık olduğunda gürültü; düzenli olduğunda ise kulağa hoş gelen bir nitelik kazanır.
İşitme merkezi : İşitme merkezi beynin şakak yumrusundadır. İşitme merkezinin bazı kısımları yüksek, bazı kısımları ise alçak seslere duyarlıdır. Beynin bir yarımküresindeki işitme merkezi bozulunca kulaklar sağır olmaz. Diğer yarımküredeki merkez işitmeyi sağlar.
e)Tat duyumu ve tatma algısı
*Tatma duyusu organı dildir.
*Tat uyarıcısı ise tükrükte eriyebilen ve sıvı halde olan her tür maddedir.
*Ttama ile ilgili alıcılar dilimizin üzerine yerleşmiştir.
*Tatma algısı genel olarak koku duyumu ile birlikte olan bir algıdır.
*Ağıza alınan sıvı haldeki maddeler dil üzerindeki çukurlara girerek buradaki tat etkilerine duyarlı hücreleri uyarır.
*Dil, yediğimiz şeylerin pürtüklü, kaygan, soğuk, sıcak .. v.b olmalarına karşı da duyarlıdır.
f)Koklama duyumu ve koku algısı
*Koklama duyusu organı burundur.
*Koklama uyarıcısı hava içindeki gaz haline gelmiş kimyasal maddelerdir.
g)Dokunma duyumu ve algısı
*Dokunma duyumu organı deridir.
*Dokunma duyumu uyarıcısı, deriye değen yada basınç yapan her şeydir.
*Vücudun her yanı dokunmaya aynı hassaslığı göstermez.
Savuma mekanizması : Doyurulmamış temel ihtiyaçların yarattığı iç huzursuzluklarını gidermek üzere insanın kendini aldatması pahasına başvurduğu davranış örüntüleridir.
h)Diğer duyumlar
Organik duyum : İç organlardan gelen açlık, tokluk, bulantı, yorgunluk...vb gibi duyumlardır.
Denge duyumu : Başın duruşu, beden hareketlerini denetleme, yer çekimine karşı durma ve tüm denge ile ilgili duyumların beyincik ve iç kulaktaki yarım daire kanallarıyla ilgisi vardır.
Kas duyumu : Kassal duyuma kinestezi de denilir. Bu duyumla organlarımızın, bedenimizin ne durumda olduğunu anlarız.
i)Zaman algısı
Zaman algımız felativ (göreli) bir algıdır. Etrafımızdaki periyodik hareketlere bağlıdır.
*Objektif(nesnel) zaman ölçüsü, güneşin hareketlerine göre düzenlenmiştir.
*Subjektif(öznel) zaman ise yaşadığımız anı iyi, hoş görmemize bağlıdır. algılanır.
*Zaman algılarımızın biyolojik ve fizyolojik temeli vardır.
Zaman algısı : Ruhsal birsürecin hızı, zaman içindeki yer, görünüş düzeyi açısından süresini kavrama.
*Zaman ve mekan algısı : Zaman algısı mekan algısı ile ilişkilidir.
*Devinim (hareket) algısı : Nesnelerin birbirlerine göre durumlarındaki değişme insanda devinim algısını oluşturur.
j) Algıda organizasyonu(örgütlenmeyi) etkileyen etmenler
(1)Algıda organizasyon nedir?
Dış dünyadaki nesneleri organize bütünler olarak algılıyoruz. Nesnelerin organize bütünler halinde görülmesi insanların uyarıcıları bir biçime, bir şekle, bir düzene sokma eğiliminden kaynaklanır.
Algıların biçime, düzene sokulmasına algıda örgütlenme denir.
*Algıda organizasyon (örgütlenme); gruplama, anlam kazanma, tamamlama biçiminde olur.
Gruplama
Nesne algılmada örgütleyici bir eğilim vardır ki, bu, nesnelerin gruplanarak algılanmasıdır.
Tamamlama
Nesne algılamada bir başka eğilim de tamamlamadır
Figür-Fon (şekil- zemin) algısı
İnsanların nesne algılamalarındakibaşlıca örgütleyici, eğilimdir. Algıda organizasyonu etkileyen etmenlerin bir kısmı, doğuştan gelen eğilimlere (gruplama, tamamlama...gibi) kısmen de öğrenmelere bağlıdır.
k) Algının özellikleri
1. Algı alanı
Belirli bir süre içinde insanın ayırt edici tepkiler yapabildiği çevre, özellik ve varlıkların tümüdür.
2. Algı dayanağı
Bu, algılarımızın, inanç ya da fikirlerimizin, davranışlarımızın altında yatan ve bunları denetleyip sınırlandıran değerler sistemidir.
Toplumsal norm : Toplumsal yaptırımı olan her türlü davranış biçimi.
3. Algıda bütünlük
Bu, bir cismin, bir varlığın soyut özellikler ya da ayrıntılar toplamı olarak değil, tümüyle algılanmasından oluşan bütünlüktür.
4. Algıda değişmezlik
Bir nesnenin çevresindeki uyaranlara, yapısındaki değişkenliklere karşın algısal niteliğini koruması, aynı nesne olarak algılanmasına algıda değişmezlik denir.
Algıda değişmezlik;
* Renk değişmezliği
* Biçim değişmezliği
* Hacim (oylum) değişmezliği
gibi şekillerde karşımıza çıkar.
5.Derinlik algısı
Görsel derinlik lgılamasına neden olan çevresel etmenler:
1. Binişim : Bize yakın olan eşya, uzakta olanı kapatır.
2. Işık ve gölge : Nesneye yakınsak aydınlık, parlak, uzaksak gölgeli görürüz.
3. Çizgisel perspektif : Birbirine paralel çizgiler bizden uzaklaşınca kesişiyor gibi görünür.
4. Orantılı büyüklük : Nesneler uzaklaştıkça görme oranında kapladığı yeri küçültür.
5. Hareket eden bir cisim, derinliği algılamamıza yardım eder.
6. Algıda seçicilik
Organizmaya aynı anda birçok uyarıcı etki eder. Ancak organizma bunlardan bazılarını algılar, bazılarını algılamaz. Bu duruma algıda seçicilik denir.
*Algıda seçiciliği etkileyen nedenleri, iç ve dış faktörlerolarak ayırabiliriz. İç faktörler organizmaya, dış faktörler de uyarıcılara bağlıdır.
Dikkat : Bilincin en parlak noktası; psikofizik enerjinin bir noktaya toplanması.
*İç faktörler
Dikkatin belirli yöne çevirilmesi, insann gereksinme, ilgi, merak ve duygularına bağlıdır.
*Dış faktörler
-Uyarıcının kuvvet ve oylumu, şiddetli uyarıcı, örneğin kuvvetli bir ses, ışık, koku dikkatimizi çeker.
-Aşırı zıtlıklar zıt renkler, zıt sesler, zıt boyutlar dikkat çeker.
-Hareket eden uyarıcılar dikkat çeker.
-Yenilik ve tanışıklık dikkat çeker.
-Alışılmışın dışındaki uyarıcılar dikkat çeker.
Dikkat üzerinde dış faktörlerin etkisi hemen görülür, ama bunlar kısa süreli olur. Oysa iç faktörlerin daha uzun sürer.
7. Algı yanılmaları
İnsanların dış dünyadan edindiği algıların bazıları doğru değildir. Yanlış ve kusurlu algılamaları da olabilir.
Algı yanılmaları; illüzyon (yanılsama) ve halüsinasyon (sanrı) olarak ikiye ayrılır:
*İllüzyonlar : İllüzyon, var olan bir nesne veya, canlıyı organik ya da psikolojik nedenlerle yanlış algılamadır.
Halüsinasyon : Sanrılar, gerçek algı yanılması değildir. Çünkü sanrılar tamamiyle zihnin icadı olan imgelerdir. Çevrede duyum olmaksızın meydana gelirler. Halüsinasyon normal bir durum değildir. Oysa, illüzyonlar normaldır. Farklı kişilerde aynı durumda aynı illüzyon görülür.
I) Algıyı etkileyen etmenler
1.Algıyı etkileyen iç etmenler
Bunlar, duygularımız, gereksinmelerimiz, zihni tutumumuz, hazır bulunma, telkin gibi etmenlerdir.Fizyolojik ya da psikolojik kökenlidirler.
*Duygularımız, algılarımızı etkiler.
*Gereksinimlerimiz algılarımızı etkiler.
*Zihni tutumlarımız algılarımızı etkiler.
*Neyi algılamaya hazırsak onu algılarız.
*Korku, öfke, kaygı gibi durumlar da algılarımızı etkiler.
*Hipnoz ve telkin algıyı etkiler.
2. Dış etmenler
Algılarımızı fiziksel ya da toplumsal kaynaklı dış etmenlerde etkiler.
Toplumsal etmenler : Uyarıcıları toplumsal, kültürel nitelik taşıyan bir çevre içinde algılarız.
m)Duyum ve algı bilgilerinin uygulama alanları
*Felsefenin tomel konularından biri, bilginin kaynağı ve geçerliliğini ele alan bilgi felsefedir. Bu nedenle algılama konusu felsefenin konusu olmuştur.
*Algısal Öğrenme konusu ile ilgili bilgiler, özellikle Gestaltçı yaklaşımların görüşleri eğitim alanında uygulanır.
*İllüzyonlarla ilgili bilgiler sinemada kullanılır.
*Algıyı etkileyen etmenler bilgisi bize görgü tanıklığının objektifliği konusunda fikir verebilir
* Ağrı duyumu araştırmaları tıp alanında uygulanır.

Kullanıcı avatarı
Köylü Kızı
Onursal Üye
Mesajlar: 4321
Kayıt: 15 May 2014, 15:43

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen Köylü Kızı » 14 Eyl 2014, 16:35

3. ÜNİTE : ÖĞRENME, DÜŞÜNME, BELLEK
1. ÖĞRENME
a) Öğrenmenin tanımı
Öğrenme insan yaşamında büyük bir yer tutar. Psikolojinin de önemli bir konusudur. İnsan davranışlarının oldukça büyük kısmı öğrenilmiş davranışlardır. Öğrenilmemiş davranışlar reflexler, içdürtüler, içgüdülerdir.
Reflexler, dıştan veya içten alınan bir uyarmaya karşı vücudun yaptığı uyum hareketidir.
Açlık, susuzluk, annelik gibi içdürtülerde organizmayı harekete geçirir.
İçgüdü : (instinct, sevkitabı) . Herhangi bir canlı türünün öğrenme gerekmeden yaptığı, uyuma ve sürekli olarak davranma eğilimi.Örneğin, örümceğin ağını örmesi türe özgüdür. Otomatiktir, gelişme olmaz.
*Öğrenme karmaşık bir süreçtir. Bir yanıyla nörofizyolojik, diğer bir yanıylada psikolojiktir.
*Öğrenme, nörofizyolojik bir olgudur. Öğrenme ile beyinde kimyasal ve elekrikselbirtakım değişiklikler olur.
*Öğrenme, psikolojik bir olgudur. İnsan bir şeyi öğrendiğinde, o konu ile ilgili tüm gerçekleri anlamaya, daha önceki algıları ile birleştirip yorumlamaya çalışır.
Öğrenme, tekrar ya da yaşantı sonucu davranışta meydana gelen devamlı bir değişikliktir biçiminde tanımlanabilir. Bu tanımda üç öğe öğrenme açısından önemlidir:
1.Öğrenme, davranışta bir değişikliktir.
2. Öğrenmede söz konusu olan davranış değişikliği, tekrar ya da yaşantı sonucu meydana gelmiştir
3. Davranışın öğrenilmiş olduğunu söyleyebilmek için sürekliliğin olması gerekir.Oldukça uzun süre devam etmelidir.
Organizmanın uyanık ve tetikte olmasına genel uyarılmış hali denir.
*Öğrenmede zihin ve tüm canlılık fonksiyonları uyarılmış olmalıdır.
*Öğrenmenin olması güdülerin olmasına bağlıdır. Önemli güdülerden biri meraktır. Merak bizi öğrenmeye sevk eder.
*Öğrenmenin başarılı olması, zihni ve bedensel olgunluk düzeyinin yeterli olmasına bağlıdır.
*Öğrenme türe özgü hazır olma durumuna bağlıdır.
b) Öğrenme türleri ve süreçleri
Bu öğrenme türleri, klasik koşullanma, edimsel koşullanma, model alarak öğrenme, bilişsel öğrenmedir.
1.Klasik koşullanma yoluyla öğrenme (birleştirerek, bağ kurarak öğrenme)
Reflex davranışlarımızın bazıları çok karmaşıktır. Fren sesi tehlikenin, limon sözü, yemek kokusu beslenmenin sembolü olarak uyarıcı durumuna geçer.Yani bu sembollere karşı biz koşullanmışızdır.
*Koşulsuz uyaran : Belirli bir öğrenme ya da koşullandırma deneyimin başında, belirli bir tepkiyi doğal olarak harekete geçiren uyaran.
*Koşullu uyaran : İlişkisiz bir uyaranın koşulsuz uyaranla birlikte canlıya yeterince uygulanmasının sonucu olarak, koşulsuz uyarınınkine benzer nitelikler edilen ilişkisiz uyaran.
*Koşulsuz tepki (reflex) : Herhangi bir koşullandırmanın başında belirli bir uyaranla sağlanan doğal tepki.
Koşullu bir uyarıcının etkisiyle refleksin ve tepkilerin ortaya çıkmasına koşullu reflex denir. Koşullu reflekste uyaran bellenmiş yani öğrenilmiş bir semboldür. Koşulsuz reflexte ise uyaran sembol değil gerçek uyarıcıdır.
Klasik koşullanma adı, deneysel olarak incelenen ilk koşullanma türü olduğu için kullanılmaktadır. Deneyi yaparak bir kuram (teori) geliştiren Rus Fizyologu İvan P. Pavlov'dur.
a) Bağ kurma
Koşullu tepkide nötr uyarıcı ile koşulsuz uyarıcı arasında bağ kurulur. Bu bağ koşullu tepkiye yol açar.
b) Klasik koşullanmanın uygulamaları
Hayvanları eğitme geniş ölçüde klasik koşullanmaya yani koşullu tepkiye (reflekslerin uygulanmasına) bağlıdır.
İnsan yaşamında belli davranışların ve bilgilerin uzun zaman tekrar edilmesi ile kendiliğinden koşullanmalar oluşur.
Korkular çoğu kez koşullanma sonucu onaya çıkar.
Tutumlarımız da koşullanabilir.
c) Koşullanmanın sönmesi
Pavlov'un deneyini ele alalım: Köpeğe et vermeden yalnızca zil sesi salya reflexi deneyini birçok kez tekrarlar. Zil sesinden sonra etin gelmediğini görünce köpek, salya salgılamaya başlar. Koşullu tepki kaybolur. Buna koşullanmanın sönmesi diyoruz.
d) Koşullanmanın canlanması
KOşullanmanın sönmesinden sonra, tekrar köpeğe zil sesi ile birlikte et verirsek zil sesine karşı yeniden koşullanma olur. Buna da canlanma diyoruz.
e) Koşullanmanın genellemesi
Yanlızca koşullu uyarıcıya değil, ona benzer tüm başka uyarıcılara karşı aynı tepkiyi göstermeye koşullama genellemesi denir.
2. Edimsel (araçlı) koşullanma
Edimsel koşullanma, ödüle götüren veya cezadan kurtaran bir cezadan bir koşullanma türüdür.
Organizma daha önce ihtiyacını karşılayan, bir tepki yaratan uyarıcıya karşı belli bir tepkiyi yaparak doyuma ulaşmaya ya da tepki göstermekten kaçınmaya çalışır. Bu koşullanma türüne operant veya aktif koşullanma da denir.
*Bu tür koşullanmanın temelinde, organizmanın hoşuna giden, haz veren durumlara yönelişi, hoşlanılmayan durumlardan kaçış eğilimi yatar.
a) Pekiştireç
Edimsel koşullanmada, ödül veya doyuma ulaştırıcı koşullar terimi yerine pekiştireç terimi kullanılır.
Olumlu pekiştireç : Kendiliğinden yapılan edim ödüllendirilir.
Olumsuz pekiştireç : Belli bir edimin sonucunda organizma kendine sıkıntı veren durumdan kurtulursa o edim tekrarlanır.
3. Klasik ve edimsel koşullanmanın karşılaştırılması
Uyarıcı türü, öğrenilen davranımın türü ve bu davranımın pekiştirmeyle ilgisi açısından iki koşullanma birbirinden ayrılır:
*Klasik koşullanmada, uyarıcı, zil sesinde olduğu gibi belirgin değildir.
*Klasik koşullanmada, organizma belli bir davranımda bulunmak zorunda değildir.
4. Model alarak öğrenme (gözleyerek öğrenme)
İnsanlar doğal ve toplumsal çevrelerine uymak zorundadırlar. Özellikle toplumsal çevrelerine uyarkan toplumsal kuralla, değerler önem taşır.
Birçok davranışlar toplumun gene yapısını yansıtır.
Gözleyerek öğrenmede, örnek (model) alınan kişilerin davranışları önem taşır. Eğitim açısından bu nokta çok önemlidir.
5.Bilişsel öğrenme
İnsan öğrenmelerinin çoğunda, bilişsel öğrenme söz konusudur. Bu öğrenme durumunda yeni bilgiler depolanır ve eski bilgiler yeni anlamlar ve bağlar kazanır.
Pekiştirecin görünür biçimde kullanılmadığı ve ağırlık noktasının bilgi depolama, bilgi işlemenin oluşturduğu öğrenme durumlarına, bilişsel öğrenme denir.
Bilişsel öğrenmeler çoğu kez bilişsel gereksinmeden kaynaklanır.
Bilişsel gereksinme : İnsanı, karşılaştığı nesneleri inceleyip gözden geçirmeye yönelten ve ilgili bilgileri sağladığı zanman doygunluk duymasına yol açan güdü ya da gereksinmedir.
a) İçgörü deneyleri ( sezgisel öğrenme)
Aniden problemi kavrama, çözüme ulaşma yoludur. İçgörü yolu ile öğrenme deneylerinde deneğe bir problem sorulur. Bir süre görünürde hiç bir ilerleme olmadan geçer, sonra birdenbire çözüm gelir. Kavrama yoluyla Öğrenmenin temelinde, benzer durumların genellemesi yatar. Problemin parçaları arasındaki ilişkinin ani olarak görülmesinde sezgi (içgörü) ve organizmanın muhakeme (uslamlama) gücünün rolü büyüktür.
b) Soyut kavramların öğrenilmesi
İnsan ve hayvan öğrenmeleri için aynı ilkeler geçerlidir. Yani öğrenme, güdüyü doyuma ulaştıran süreçtir. Öğrenme süreçleri (koşullanma ve bunlarla ilgili terimleri) aynıdır. Fakat insan öğrenmesi, kelimelerin hem uyarıcı hem de davranım olarak kullanılması nedeniyle daha çok sözeldir.
Sözel öğrenme içinde birkaç basamak vardır. Birincisi kelime olarak söylemeyi öğrenmektir. İkinci olarak, kelimeler nesnelerin adı olarak kullanılmaya başlanır. Daha sonra üçüncü adım olarak da kelimeler, nesnelerin genel özelliklerini ifade etmek amacıyla kullanılır. Yani kavram aşamasına gelinmiştir. Kavram bir olay, nesne, durum ya da koşula, karakteristik (ayrıtsal) özelliklerini birleştirerek kavranabilirlik kazandıran düşünsel bütünlüktür. Kavram bir nesne ya da bir semboldür. Kavramlar tek tek somut nesnelere işaret edebiliyorsa somuttur. Bir özelliği, bir değeri dile getiriyorsa soyuttur.
Kavram öğrenmede, ayırdetmeyi öğrenme esastır. Bu öğrenmede insanlar kavramı uygun özelliğe sahip tüm nesneler için kullanırlar.
c) Motor öğrenme
Motor öğrenmeye psikomotor öğrenme de denir. Motor öğrenmede, organizma bir şeyin nasıl daha iyi yapılacağını öğrenir. Gündelik hayat motor öğrenme gerektiren etkinliklerle doludur. Bir aleti kullanmayı öğrenmede, hem zihinsel durum hem de el, kol v.b hareketler önemlidir. Bu nedenle motor öğrenmeye devimsel öğrenme de denir. İnsanlar, motor öğrenme kapasiteleri bakımından diğer canlılardan çok üstündedirler. Çünkü motor becerilerde, çevre, bedensel iç uyarıcılar ve yapılacak iş arasında bir eşgüdüm (coordination) söz konusudur.
6. Öğrenmede biyolijik faktörler
a) Öğrenme ve olgunlaşma, zeka ve yaş
Öğrenme ancak zeka, yaş ve olgunluk düzeyinde tam amacına ulaşır. Kişinin öğrenme yeteneği zeka, yaş ve genel uyarılmışlık haline bağlıdır. Zeka ile öğrenme arasında pozitif korelasyon vardır.
7. Öğrenme araştırmalarının sonuçları
Bunlar her türlü eğitimde, etkili öğrenme yöntemlerinin geliştirilip öğrenilmesinde kullanılır.
Eğitim : Her türlü davranışlarda değişiklikler kazanma, kazandırma süreci.
Burada bazı noktalara değinmekte yarar vardır:
a) Öğrenmede güdülenmenin etkisi
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, öğrenme ile ilgili güdüler ne kadar güçlü ise öğrenme de o kadar güçlüdür.
İnsanların öğrenmeye güdülenmelerinde; beğenilmek, statü kazanmak, başarılı omak, ilgi çekmek, ödüllendirilmek gibi etkin rol oynar.
b) Öğrenilecek materyalin (malzemenin) özellikleri
Öğrenme, öğrenenin niteliklerine (yaş, zeka, hazır bulunuşluk, olgunlaşma) bağlı olduğu gibi öğrenilen malzemenin özelliklerine de bağlıdır.
*Öğrenilen konu insanın çalıştığı meslekle ilgili ise, o konuda bilgi birikimi varsa öğrenme daha rahat olur.
* Öğrenilen konunun amacına ulaşıldığını, öğrenen, açık olarak görebiliyorsa öğrenme daha kolay gerçekleşir.
* Öğrenilenler birbirine bağlı, birbirine benzeyen üniteler halinde ise bir önceki ünitenin öğrenilmemesi, sonraki ünitenin öğrenilmesini güçleştirir.
8. Ders çalışma alışkanlıkları ve öğrenme
Öğrenme konusu ile ilgili bildiklerimizi, öğrenmede başarıya ulaşmak için kullanabiliriz. başarılı öğrenme yollarını (öğrenme stratejilerini ) şöyle sıralayabiliriz:
a) Çalışma zamanının dağılımı
Aralıklı öğrenmeler, yeterli dinlenme zamanlarına bölünmüş çalışmalar daha iyi sonuçlar verir.
b) Konuyu bütünüyle öğrenme
Öğrenmede konunun bütünüyle ele alınması, daha olumlu sonuç verir. Çünkü konu bütünüyle öğrenilirken, konunun amacını ve anlamını daha iyi kavrarız.
c) Öğrenmede ilerlemenin bilinmesi
Sınav sonuçlarından haberdar olma başarıyı etkiler. Nelerin iyi bilinip nelerin bilinmediğini anlamamıza yardımcı olur.
d) Konunun tekrarı
Öğrenilenlerin tekrarlanması öğrenmeyi pekiştirir. Unutmayı azaltır. Yalnız gereğinden çok tekrar, insanı usandırır ve zaman kaybı olur.
e) Okuma ve anlatma
Bazı konuların öğrenilmesinde okuma ve anlatmanın yararı vardır. Ancak pasif bir okuma yerine aktif okuma yani anlayarak, irdeleyerek okuma önemlidir.
9. Programlı öğrenme
Bazı öğrenme stratejileri diğerlerinden daha yararlıdır. Programlı öğrenme, öğrenilen malzemenin en iyi stratejilerin kullanılmasını sağlayacak biçimde düzenlenmiş tekniklerdir. İnsan kendini, öğrenme kapasitesini ve öğrenilecek konuyu tanırsa, öğrenmede başarısı artar.
* Aralıklı öğrenme daha verimli olur.
* Konuyu bütün olarak öğrenme, genelde daha iyi sonuç verir.
* Öğrenmede ilerlemenin bilinmesi yararlıdır.
* Anlamlı malzemenin öğrenilmesi daha kolaydır.
* Yeterli tekrarlar yapmak başarıyı artırır.
* Okuduğumuz metinleri anlatırsak öğrenme pekişir.
2. BELLEK VE SÜREÇLERİ
a. Belleğin tanımı ve türleri
Bellek; yaşantıları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisinibilinçli olarak zihinde (anlıkta) saklama gücü ve anımsama (hatırlama) yetisidir. Bellek, insanlar için çok önemli bir yetidir. Alışkanlıklar, adetler, eğitim hep ona dayanır.
1. Duyum belleği, özellikleri, sınırları
Bu uyarıcı ortadan kalktığı halde duyumun çok kısa süre de olsa devam etmesidir.
2. Kısa süreli bellek
Rehberden bir telefon numarası arama durumunu örnek verirsek, numarayı bulduğumuzda onu algılarız. Fakat telefon ederken onu tamamıyla hatırlamadığımızı farkederiz. Hemen kaybolan hatırlama faaliyetine ''kısa süreli bellek'' deriz. Normal durumda, insanda kısa süreli bellek işlevi, aşağı yukarı yedi birimle (yedi anlamlı sözcük, yedi harf gibi) sınırlanmıştır.
* Kısa süreli bellekte bilginin kalabilmesi için tekrarlanması gerekir. Kısa süreli belleğin zaman sınırı 30 saniyadir.
* Kısa süreli bellekte zaman sınırını aşmak için tekrarlama,
* Bilgi birimi miktarını aşmak için de gruplama yöntemi kullanılır.
3. Uzun süreli bellek
Bazı psikologlar, belleği kısa süreli- uzun süreli bellek olarak ayırmazlar. Tek bir belleğin olduğunu ileri sürerler. Kısa süreli belleği yetersiz öğrenme olgusuna bağlarlar.
Bazı psikologlar ise bu ayırımı (kısa süreli bellek--uzun süreli bellek) yaparlar. Kısa süreli belleğin, uzun süreli belleğe bilgi girişini sağladığını söylerler.
Uzun süreli bellekte öğrenilmiş bilgiler; saatler, günler, hatta yıllarca saklanır.
* Uzun süreli bellek, zaman ve bilgi sınırı açısından kısa süreli bellekten farklıdır.
* Uzun süreli belleğe giren bilgiler anlam ilişkileri yönünden örgütlenmiştir.
Bellekte hatırlamaya ipucu sağlayacak gruplamalar;
Benzerlik,
Zıtlık,
Eş zamanlılık,
Aynı yerden olma türünden çağrışım ilkelerine uygun olarak yapılır.
* Bizde ilgi uyandıran, kuvvetli olan, bizi etkileyen, sık tekrarlanan uyarıcılar uzun süreli belleğe kaydedilirken anlam ilişkileri yönünden de sınıflandırılır.
Çağrışım : Davranışlar, düşünceler ve kavramlar arasında, yer ve zaman birliğinin etkisiyle kurulan bağıntılar sonucu, bilinç alanına bunlardan birisi girince ötekini de bilince çekmesi olayı.
b. Belleğin temel işlemleri
Bilim, eğitim, sanayide benzeştirme yöntemi olarak kullanılır. Bir teknik araç, doğadsn örnek alınarak yapılır. Günümüzde yaygın olan bilgissayar, insan beyni örnek alınarak yapılmıştır.
Bilgisayar : Veri kartına işlenmiş olan bilgileri, öngörülen işlemleri tanımlayan izlenceye göre her düzeyde isteyerek sayımsal çüzümlemeleriyle birlikte çizelgeleyen araç.
1. Kodlama
Kodlama : Bilgiyi belleğe işlenebilir hale dönüştürme.
Uzun süreli belleğe kaydedilen bilgiler kodlanarak kaydedilir. Kodlama çoğu kez otomatik olarak yapılır.
*Bilgi kodlamada herhangi bir çağrışım ya da nitelikten yararlanılır.
2. Saklama
Elektrik impalsları ( tepki) olarak beyne gelen uyarıcılar, orada benzer izler bulamıyorsa, yakalaşık yirmi saniye sonra söner gider. Yani unutulur. Eğer gelen uyarıcılar bellekte kayıtlı olanlarla benzeşiyorsa güçlenirler.
Elektriksel biçimde gelen uyarıcılar, kimyasal bir değişime uğrayarak belleğe kaydedilir. Uzun süreli bellek böyle meydana gelir.
* Öğrenilen herşeyin zihinde izi kalır.
* Öğrenilen malzemenin saklanması, korunması olayına belleme denir.
* İyi öğrenilmiş şeyler çok tekrar edilirse, alışkanlık meydana gelir. Alışkanlıklar çok iyi bellenmiş bilgi ve davranışlardır.
Belleme : Herhangi bir öğrenme konusunu ya da algısal gereçleri daha sonra anımsanacak durumda yenileyerek belleğe yerleştirme.
3. Çağırma (Hatırlama)
Bu geçmişe ait yaşantıyı bazı ipuçları yardımı ile bütün olarak canlandırmadır.
c) Hatırlama ve tanıma
Tanıma: Daha önce öğrenilenlerin, yeniden karşılaşınca ayırdına varmadır. Çoktan seçmeli sınavda doğru cevabı bulmak tanımadır. Hatırlama ise bellekte olan bilgilerin bir uyarı ile zihinde canlanmasıdır. Klasik (soru - cevap) biçimindeki sınavlarda sorulara verilen cevaplar hatırlamaya dayanır.
Hatırlama, tanımadan daha zordur. Bu nedenle Öğrenciler çoktan seçmeli test sınavlarını tercih ederler.
d) Unutma ve nedenleri
1. Unutma
Önceden öğrenilmiş olan herhangi bir şeyi hatırlama ve tanıma gücünün geçici veya sürekli olarak yitirilmesi unutma demektir.
2. Unutma nedenleri
* Organik nedenler : Beyinde hücre kaybının olması unutmaya neden olabilir.
* Geriye ket vurma : Yeni öğrenilenler, daha önce öğrenilenleri unutturmaktadır.
* İleriye ket vurma : Önce öğrenilenlerin yeni öğrenilenleri unutturma durumudur.
* Öğrenilenlerin kullanılmaması,
* Baskı altında tutma (bilinç altına atma).
Yukarıda sözü edilen unutma nedenleri, unutmayı kolaylaştıran nedenlerdir. Bir de unutmayı güçleştiren nedenler vardır :
* Öğrenmenin yeterli olması,
* Öğrenilen malzemenin anlamlı olması,
* Öğrenmeden sonra dinlenilmesi,
* Örenmeden sonra tekrarlar yapılması,
hatırlamayı kolaylaştırır, unutmayı güçleştirir.
Bellek bozuklukları
Amnezi (bellek yitimi) : Sarsıntı, yüksek ateş, beyin zedelenmesi, baskı gibi nedenlerle hatırlama gücünün bir kısmının ya da tümünün yitirilmesidir.
Paramnezi (belleğin çarpıtılması, anı karışıklığı) : Gerçek olmayan bir anının gerçekmiş sanılması halidir. Paramnezi, bilinçsizce yapılan uydurmaların yanısıra geriye dönük çarpıtmaları da içerir. Anıların bilinçli şekilde süslenmesi; yeni bir olayın daha önce yaşanmış olduğunu sanma (de ja vu ) ve daha önceki bir yaşantıyı gerçeklere aykırı bir biçimde tanımlama durumu ( jamais vu ) gibi olgular, bellek bozuklukları ya da bellek özellikleri olarak görülür.
e) Bellek güçlendirici yöntemler
*Belleği daha güçlü yapmak için kullanılan yollardan biri, yeni bilgileri eski anılara kodlamaktır. Bu tür kodlamaya ''hatırda tutma tekniği'' de denir.
*Öğrenmenin iyi olması için kullanılan tekniklerden bellek güçlendirme konusunda da yararlanılır.
*Benzerlikler kurma, mekan ilişkilerinden yararlanarak göz önünde canlandırma; öğrenilen maddelere hareket ve görüntü ekleme gibi davranışlar hatırlamayı kolaylaştırır. Unutmayı ise zorlaştırır.
3. DÜŞÜNME, PROBLEM ÇÖZME, DİL
a) Düşünmenin tanımı
Düşünme bugüne kadar işlenen konulardan farklı bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle daha soyut bir özellik taşır.
Düşünmeyi, en genel anlamda, eşya ve olayların sembolleri arasında bağ kurma olarak tanımlayabiliriz.
b) Düşünmenin temel birimleri
Düşünme sırasında semboller kullanılmaktadır. Semboller bir anlamı, varlığı veya kavramı ifade ederler.
Sembol : Bir imge düşünce ürünü olarak gerçekleri yansıtan zihinsel bir görüntü.
Algıladığımız, öğrendiğimiz, kavramlaştırdığımız zihinde yerleşen sembollerine imge adı verilir.
İmge : Duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan yanı.
İmgelerin yeniden zihinde canlandırılmasına tasarım (tasavvur) denir. Zihin bir sınıflama işlemi yaparak;
*Benzerlikleri, farklılıkları ayırt eder.
*Ortak yanlarını birleştirerek geneller.
*Farklı varlıklar arasındaki ortak özellikleri ayırarak yeni imgeler oluşturur.
*Yeni bileşimler yapar ki; buna artık kavram adı verilir.
Kavram : Bir türe ait ortaklaşa niteliklerin bir ad altında toplanması.
İmge ve tasarımlar bireysel ve somut özelliğe sahipken, kavram soyut ve genel özellik taşır.
Bir başka örnekte de farklı varlıklarda bulunan ortak özellikler ayrılarak kavram elde edilir. Bu şekilde kavramı oluşturmaya soyutlama denir
Doğrudan nesnelere dayanan kavramlar, basit kavramlardır. Üzerinde düşünülerek ulaşılan daha genel kavramlar karmaşık kavramlardır.
c) Problem çözme
Problem çözme : Bilgilerin amaçlara ulaşmak için kullanılması.
Bunun için;
*Akıl yürütmek,
*Yeni çözüm yolları aramak,
*Problemi yeniden gözden geçirmek, yapılması gereken işlemlerdir.
Akıl yürütme (usavurma) : Zihinde var olan yargılara dayanarak yeni bir yargıya varma.
Problem çözme, iki değişkenin varlığına dayanır. Birincisi kişinin temel öğrenme kapasitesi, diğeri kapasitenin gerektirdiği ölçüde öğrenmenin gerçekleşmesidir.
Problem çözme davranışının olması için, çözüm bulunması gereken bir problem ve onu çözmek için motivasyonun olması gerekir.
1. Problem çözmedeki bilişsel işlemler
Problem çözme oldukça karmaşık bir düşünme oluşumudur. Zihinsel olarak problemi çözmek için yaptığımız girişimleri içerir. Bilişsel işlemler, şu aşamalarda belirginleşir:
a. Problemin ve amacımızın ne olduğunu belirlemek; burada verilenlerle istenilenler arasındaki ilişkinin kavranması ve problemin tanımlanması gerekir.
b. Problemin parçalarının neler olduğunu, olabilecek başka etkenleri belirtmek; bu aşamada, nelerin bilinip nelerin çözülmesi gerektiği saptanır.
c. Çeşitli çözümlerin üretilmesi ve dğerlendirilmesi; bu aşamada amaca götürülmesi olası yollar denenir.
d. Çözümler, bu aşamada, varılan noktaya hangi adımlarla ulaşıldığı hangi problemlerin nasıl çözüldüğü, açık ve anlaşılır bir biçimde kavranır.
2. Kesin çözüme götürücü yöntemler ve kestirme işlemleri
Akıl ilkelerine, mantık kurallarına uygun olarak yapılan mantıklı (rasyonel) düşünme biçimi ile problemleri kesin çözüme ulaştırır. Mantık derslerinde de öğrenildiği gibi, akıl yürütme (uslamlama)nın iki türü vardır. Biri ''tümdengelim'' yolu ile akıl yürütmedir; bu tümel bir önermeden ilkel bir önermeye; kavramlardan olaylara; genel ilkelerden özel hallere varma yoludur. Örneğin,
Bütün canlılar solunum yapar.
Bitkiler solunum yapar.
O halde, bitkiler canlıdır.
Akıl yürütmesinde olduğu gibi, son cümle, ilk genel yargıdan çıkarılan özel bir yargıdır.
Diğer bir akıl yürütme ise, ''tümevarım'' yoludur. Yapılan tektek gözlemlerden elde edilen bilgileri bir araya getirerek bir genel yargıya varmaya denir.
*Mantıklı düşünürken durum muhakemesi yapar.
*Amacımızı belirler,
*Sebep - sonuç ilişkisini kurar,
*Yararlı ya da zararlı durumları göz önüne alarak problemimizi çözeriz. Sistemli düşünmek ve kararlı olmak problemi çözmemizi sağlar.
3. Yaratıcı problem çözme (Alışılmış kalıpların dışında veya farklı düşünme)
Yaratıcı düşünme : Düşünmenin, türetici, yeni durumları araştırıcı, yeni çözüm yolları bulan bir özellik göstermesi.
Alışılmış kalıpların dışında düşünmeye ''yaratıcı düşünme'' diyebiliriz. Zira yaratıcılık daha önce denenmemiş, keşfedilmemiş, yepyeni bir yolla sonuca gitmayi amaçlar.
Yaratıcı düşünme; hazırlık evresi, kuluçka evresi, ilham (esin) evresi, yeniden gözden geçirme evrelerinden geçilerek tamamlanır.
Hazırlık evresi : Araştırılan konu ile ilgili bilgiler toplanır.
Kuluçka evresi : Araştırılan konunun çözümlenememesi karşısında bir yana bırakılır. Ancak düşünmek gizli ya da açık konuyla ilgilidir.
İlham (esin) evresi : Araştırılan aniden çözümlenir.
Gözden geçirme evresi : Bulunan çözümün geçerliliği araştırılır. Eksik tamamlanır.
a) Yaratıcı kişilerin özellikleri
Kişilik özelliği olarak yaratıcı insan, orjinal fikirleri olan, anlayışlı, hükümlerinde bağımsız, yeni deneyimlere açık, şüpheci, kavrayışlı insandır.
b) Yaratıcı düşünmeyi engelleyen faktörler
1. Duygusal engeller: Bazı durumlarda insan dugularına aykırı gelen, hoşlanmayacağı durumlarla karşılaşmak istemez. Bu nedenle görmezlikten gelme eğilimindedir. Devekuşunun başını kuma gömmesi gibi. Bu tutum yaratıcılığı engeller.
2. Kültürel engeller: Topluma, toplum değerlerine aykırı gelen gerçeklerin ortaya konması ve benimsenmesi son derece zordur. Bilim tarihi bu tür örneklerle doludur.
3. Geçmiş deneyimlerin etkisi: Kültürel etkiler, kişisel özellikler, zihnin o anda değişik etkiler altında olması, problem çözmede soruna tarafsız bakmayı engeller.
4. Algısal engeller: Algılamada oluşan sınırlamalar doğruyu görmeyi engelleyebilir.
d) DİL : Sembolik iletişim
1. Dilin özellikleri
Dil insan düşüncesinin ürünü olan, insanlar arasında iletişimi sağlayan semboller sistemidir.
2. Dilin kazanılması
Çocukta konuşma gelişimi yaklaşık 2 yaşlarında başlar. 3-4 yaşlarına kadar devam eder. Dil öğrenmek, algısal yeteneklere ve öğrenme yeteneğine bağlıdır. Bu yeteneklerin ve zekanın gelişmesine paralel olarak dil de gelişir.
6-7 yaşına gelmiş çocuklar;
*Nesneler üzerinde düşünülebilir,
*Nesneleri kendi düşünceleriyle değerlendirebilir, sınıflandırır, sonuşlar çıkarabilirler.
6 - 7 yaşına kadar olan dönemde çocuğun dil gelişimini etkileyen etmenler vardır. Bunlardan bir kısmı çocuğun özelliklerinden kaynaklanır. Bunlar;
*Yeterli zeka düzeyi,
*Normal işitme,
*Sağlıklı konuşma organları,
*Dinlediğini anlama ve zihinde tutabilme gücü,
*Dengeli bir duygusal yaşam,
*Uzun süran hastalık durumu olmaması gibi özelliklerdir.
Dilin öğrenilmesinde çevre sonderece etkilidir.Bu çevrenin bazı etkenlerinin rolü göz ardı edilemez. Bunlardan bazıları;
*Çocuğun sevgi ve güvenlik içinde olması,
*Sağlıklı aile ilişkileri içinde olması,
*Baskıdan uzak, yeteneklerini geliştirme imkanına sahip olması,
*Tutarlı bir disiplin anlayışı içinde yetişmesi,
*Çocuğun konuşmaya teşvik edilip cesaretlendirilmesi,
*Düzgün konuşma örnekleriyle karşılaşmadır.
Zihinsel yapı gelişmesi açısından dilin gelişmesinde çocuğun şu tepkileri göstermesi gerekir:
*Sözcüğü oluşturan sesleri çıkarabilmek,
*Sözcüğün anlamını bilmek ve kullanmak,
*Söz dizimine uygun sözcükleri kullanmak,
Bu tepkileri gösterebilen çocuk konuşmayı ve dili öğrenir.
Zeka gelişimi ile dil gelişimi arasında sıkı bir korelasyon vardır.
Dilin gelişiminde şu evreler vardır:
*İlk 10 aylık dönem daha çok konuşmaya hazırlık niteliğinde olan dönemdir.
*1 -2 yaş arasındaki dönemde tek sözcüklü cümlelerle isteklerini anlatır: baba, mama, su vb..
* 3 - 4 yaşlarından itibaren artık iki - üç - dört vb sözcüklü cümleler kullanmaya başlar.
*6 - 7 yaşından itibaren nesneler üzerinde düşünme, hüküm verme, sınıflama işlemlerini gerçekleştirir.
*11 yaşından sonra da soyut ilişkileri kurabilir, soyut değerlendirmeler yapabilir.
3. Hayvanlarda iletişim
Hayvanlarda iletişim içgüdüsel bir özellik taşır. Yani hayvanların dili dili doğuştan ve otomatiktir.
4. Dil düşünme ilişkisi
Düşünmekle konuşmak arasında sıkı bir ilişki vardır. İnsan, kavramlarla ve söözcüklerle düşünür. Platon'un '' Ruh düşünürken konuşur gibidir; adeta kendi kendine sorular sorar, bunları cevaplandırır. ... '' sözü düşünmenin konuşma ile ilişkisini açıklayıcı niteliktedir.
Aristo, ''Dil düşünmenin elbisesidir.'' derken; süşünmenin dilden önce var olduğunu vurguluyor.
Düşünmenin alanı dilin alanına göre çok daha geniştir.
4. BİLİNCİN DEĞİŞİK BİÇİMLERİ
a. Bilinç nedir?
Bilinç (şuur) : Algı ve bilgilerin zihinde açık seçik izlenme sürecidir.
Bilinç, insanın içinde yaşadığı çevresi, yaşadıkları ve kendi varlığı üzerinde bilgi sahibi olma yeteneğidir. İnsan bilinci sayesindedir ki, kendi benliğini tanır, kendini diğerlerinden ayırd eder.
Bilinç, psikolojik ve nörolojik bir oluşumdur.
İnsan, bilinçli bir varlık olması sebebiyle yapıp - ettiklerinden sorumludur.
Bilinç olaylarını psikolojinin konusu olarak gören ilk psikolog Wundt olmuştur. Wundt yapısal bir yaklaşımla, bilinç olaylarının yapısını araştırmak, yalın elemanlarını bularak bilinç olaylarının kanunlarına varmayı amaçlamıştır. Watson, ''bilinç''i de en az ruh kadar metafizik bir kavram olarak değerlendirmiştir. Psikolojinin konusu bilinç değil '' davranışlar'' olması gerektiğini belirterek, bilinç olaylarını psikolojinin konusu olmaktan çıkarmıştır.
Bilinç konusunda önemli katkısı olan psikologlardan biri de Freud olmuştur. Freud'e göre psikolojik olayları açıklamada tek başına bilinç yeterli değildir. İnsanın davranışlarında asıl olan ''bilinçaltı'' dır.
b. Normal Bilinç Durumları
Tam bilinçlilikte tam bilinçsizlik arasında insanın bulunduğu çeşitli durumları vardır.
Normal bilinçlilik, insanın uyanıklık dönemlerini içine alır. Uyanık ve gevşek durumda beyin dalgaları 10 hz'fik alfa ritminde seyreder. Bunlar düzenli dalgalardır.
Genel uyarılmışlık hallaerinin değişik durumlarını ayırdetmek için ayrıca kan basıncı, kalp atım hızı, solunum sıklığı, derideki iletim ve gözbebeği genişliği ölçümlerinden yararlanmak gerekir.
Uyanıklığı sağlayan enerjinin fizyolojik ve psikolojik olmak üzere iki temel kaynağı vardır. Ağsı yapı bilincin fizyolojik yanını; güdüler, psikolojik yanını meydana getirir.
Elektroansefalogram (beyin dalgaları grafiği - EEG) : Kafatasına veya açık beyne elektrorlar yerleştirilince beyin elektriksel - aktivitesinin kaydedildiği çizelge.
Elektroansefalogram (EEG) ile beynin faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan bio elektrik enerji büyütülerek kağıt üzerinde kaydedilmektedir. EEG aracılığı ile normal beyin dalgaları olarak alfa (8-13), beta (13-30 Hz) dalgaları tespit edilmiştir.
c. Farklı Bilinç Durumları
1. Uyku ve rüyalar
a) Biyolojik saat (Bioritm)
Otonom sinir sisteminin ve iç salgi bezlerinin önemli görevlerinden biri, bedensel ve psikolojik işlevleri zaman olgusuna göre düzenlemektir. Buna ''yaşam ritmi'' veya ''beden ve ruh saati'' adı verilir. İnsanın kendini baharda daha canlı, kışın daha sıkıntılı hissetmesinde rol oynayan etkenlerin başında biyolojik ritm gelir.
İnsanların mevsim, ay, gün, içindeki beden ve ruh değişmelerini ve bunlarda etkili olan nedenleri araştıran bilim dalına ''Kronobiyoloji'' adı verilir.
Bioritm çizgisi içinde insanın uyku ve uyanıklık durumu da düzenlenir.
b) Uyku ve yapısı
Uyku, bilincin fizyolojik olarak çözülmesi, bedenen ve zihnen yorulan organizmanın dinlenmeye geçmesidir.
EEG aracılığı ile beyin dalgalarını ve beyin aktivitesini ölçmek mümkün olmaktadır. Bu konuda EEG ile;
*Uyuyan insanın beyin dalgalarını,
*Uyku derinliğini ve beyin aktivitesini,
*Uyanık insandaki farklı uyarılmışlık durumlarını standart bir ölçümle değerlendirebiliriz.
Uyanık fakat gevşek insanda saniyedeki devir sayışı 10 Hz olan alfa ritmi, derin uykuda 1-3 Hz delta ritmine düşer.
Paradoksal uykuda, uyandırılmasındaki güçlük açısından derin uyku özelliği, EEG dalgaları açısından hafif uykuda ve uyanıklıkta görülen hızlı dalgalar yer alır. Paradoksal uykuya bu özelliğinden dolayı REM uykusu da denilmektedir.
Rüyaların büyük bölümü REM döneminde görülür.
REM (Rapid Eye Movement) : Hızlı göz hareketleri.
Hızlı göz hareketlerinin olmadığı uyku dönemlerine NREM adı verilir.
NREM (Non- Rapid Eye Movement) : Hızlı göz hareketleri olmayan uyku.
Uykuya geçildiği zaman önce derin uyku ( yaklaşık 1 saat) sonra REM dönemi (5 - 10'), daha sonra NREM ve REM birbirini izler.
c) Rüya
Rüyalara bilimsel olarak yaklaşanların başında Freud gelir. Freud'a göre rüya, bilinçaltının dışa vurumudur.
Rüyaların fizyolojik yapı ve sinir sistemini doğrudan, ilgilendiren yönlerinin yanında insanın geçmişi, günlük yaşantısı, bilinçaltı olayları, beklentileri, özlemleri ile de ilgisi vardır.
d) Uyku ve Rüyanın işlevi
Bu konuda psikologlar arasında da farklı görüşler bulunmaktadır. En yaygın olanlarını şöyle sıralayabiliriz:
* Öncelikle uyku ve rüya fizyolojik bir ihtiyaçtır.
* Bir görüşe göre, uyku bütün organizmanın olduğu gibi, sinir sisteminin de dinlenmeye geçmesini sağlar.
* Bir başka görüşe göre ise, uyku sırasında daha önce algılanan, öğrenilen, düşünülen şeyler seçilir, ayıklanır, gruplanır, depolanır, zihinsel düzen yeniden kurulur.
* Rüyalar sayesinde de insanın üstesinden gelemediği olaylar yeniden gündeme gelir; üzerinde durulup sorunların çözülmesine yardımcı olur.
e) Uyku bozuklukları
Gerekli ve yeterli miktarda uyuyamama uyku bozukluğu olarak belirtilir.
Bazı uyku bozukluklarını şöyle sıralayabiliriz:
*Uykuya dalma güçlüğü : Bu tip uyku bozukluklarında, uyumadan önce günlük yaşantılardaki kaygıların, streslerin, çatışmaların yeniden gündeme getirilmesi uykuya geçmeyi güçleştirir.
*Kesintili uyku : Normal zamanında uykuya geçilebilmesine rağmen sık sık uyanarak yeterli uyuyamamaktır.
*Erken uyanma ve bir daha uyuyamama : Erken uyanıldığında uyky alınmış ve dinlenmiş hissederek uyanılırsa bir uyku bozukluğu yoktur. Ama uyku alınmadan ve dinlenmeden uyanılmış ve bu sürekli ise uyku bozukluğu vardır.
*Aşırı uyku : Uykunun hastalık derecesinde artmasıdır. Ruhsal çöküntü, sürekli uyku veya uykusuzluk, rüya ve sayıklamalarla kendini gösterir.
*Uyurgezerlik ( Somnambuli) : Uyurken dolaşmadır. Uyurgezerlik sırasında kişinin uyandırılması doğru olmayabilir. Yavaş sesle sorulan sorulara o sıradaki hayalleri doğrultusunda cevap verir.
2. Diğer Bilinç Durumları
a. Meditasyon
Meditasyon, düşünceye dalma, düşünme demektir. Meditasyon ve yoga, uzakdoğu felsefelerine dayanır.
Meditasyon sırasında insan, bedensel ve ruhsal yapısını tanır ve denetimi sağlar. Böylece huzura ulaşır. Geleneksel meditasyon yoga yöntemiyle gerçekleşir.
Meditasyon aynı zamanda nörofizyolojik bir olaydır. Bugün artık meditasyon mistik etkilerden sıyrılmış ''Transandantat meditasyon'' adıyla yayılmaktadır.
Transdantal meditasyon : Doğu dinlerinin etkilerinden arındırılarak salt düşünme yoluyla insanların huzura kavuşmasını sağlayan yöntem.
b. Hipnoz
Hipnoz, hipnotik telkinle ortaya çıkan suni uyku durumudur.
Hipnotizör : Hipnoz yapan kişi.
İleti : Hipnotizörün uyuyana söyledikleri.
Hipnoz, XVII yy. sonlarında Anton Mesmer tarafından manyetizma ile Nevton'un kuramlarını birleştirerek geliştirilmiş bir yöntemdir.
Bugün hipnoz, psikiyatride, psikoterapi tekniği olarak kullanılmaktadır.
c. Bilincin Beden İşlevlerine Etkisi
Burada beden işlevleri derken otonom sinir sistemi kastedilmektedir.Yani kalp atışları, kan basıncı, solunum sayısı, kas gerginliği vb. irade dışı çalışan organlarımızı içine almaktadır.
İnsanın psikolojik yaşantısında bir ''geri iletim'' (feedback) mekanizması vardır.
Aynı geri iletim, biyolojik olarak da yapılabilir(biofeedback). Bu yöntemde elektradlar yardımıyla insan, bir ekrana bağlanır.
d. Madde Bağımlılığı
Organizmamızın bağımlı (sigara, alkol, uyuşturucu gibi) hale gelmiş olması bu alışkanlıklardan kurtulmasını engeller. Başlangıçta belki insanın dostu gibi görünen, zevk veren bağımlı madde artık insanın bütün hayatını kontröl altına almış, özgürlüğüne son vermiş bir düşman durumundadır.
Alkol ve uyuşturucu alınmasında bazı özellikler; yatkın kişilik yapısı, soya çekimsel özellikleri, benlik gelişiminde saplantı ve takıntılar, çevreyle ve diğer insanlarla sağlıklı ilişkiler kuramama, engellenmeye karşı dayanma eşiğinin düşük olması sıralanabilir.
Sigara alışkanlığının daha farklı bir boyutu dikkat çeker. Sigaranın zararlı etkilerinden biri, hiç kimsenin ''sigara içmiyorum'' diyememesidir.
Alkolün ilk andaki zararlı etkileri; saldırganlığa bağlı suçlar, trafik kazaları, uzun vadede iş veriminin düşmesi, ruhsal bozukluklar, beslenme yetersizlikleri, aile düzeninin bozulması, genç kuşakların bağımlılığa eğilimli hale getirilmesi olarak sıralanabilir.
...son...

Kullanıcı avatarı
Köylü Kızı
Onursal Üye
Mesajlar: 4321
Kayıt: 15 May 2014, 15:43

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen Köylü Kızı » 14 Eyl 2014, 16:42

Merhaba Arkadaşlar bu ders notunu kitaptan çıkardım umarım işinize yarar :35:
Ben bu dersin notunu çıkarırken :tipik: oldum :06: :06:
siz de çıkartıp böyle olacağınıza burdan çalışın :01:
KOLAY GELSİN... :dede:

Kullanıcı avatarı
Doçent
Forum Moderatörü
Mesajlar: 3303
Kayıt: 29 Nis 2011, 07:57

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen Doçent » 14 Eyl 2014, 17:31

htc-directioner yazdı:Merhaba Arkadaşlar bu ders notunu kitaptan çıkardım umarım işinize yarar :35:
Ben bu dersin notunu çıkarırken :tipik: oldum :06: :06:
siz de çıkartıp böyle olacağınıza burdan çalışın :01:
KOLAY GELSİN... :dede:
emeğine sağlık :11:

psikoloji çok zevkli konuları sverek okumuştum ve not almıştım :12:
Hayat seni güldürmüyorsa espriyi anlamadın demektir.

emrahk
Onursal Üye
Mesajlar: 4871
Kayıt: 26 May 2009, 12:26
Konum: İstanbul

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen emrahk » 14 Eyl 2014, 23:09

Ellerine sağlık. Böyle notlarını paylaşmaya devam etmeni isteriz. Teşekkürler...
..."iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.
Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler."


Mustafa Kemal Atatürk

Kullanıcı avatarı
Köylü Kızı
Onursal Üye
Mesajlar: 4321
Kayıt: 15 May 2014, 15:43

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen Köylü Kızı » 15 Eyl 2014, 13:25

emrahk yazdı:Ellerine sağlık. Böyle notlarını paylaşmaya devam etmeni isteriz. Teşekkürler...
Sağolun :11:
İNŞALLAH vaktim olursa paylaşırım :dede:
malum YGS'ye hazırlanıyorum ve iki dönemim kaldı :01:

Kullanıcı avatarı
rüfeyde
Doçent
Mesajlar: 1281
Kayıt: 26 Eki 2013, 22:20
Konum: 8.dönem 193 kredi ile mezun sanırım :D

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen rüfeyde » 20 Tem 2015, 16:21

çok güzel cok cok cok sagol tatlım ama cok uzunmus ya korktum :utanma:
Gülene neden gülüyorsun diye sorulmaz; ama ağlayana neden ağladığı sorulur.
Sen de dualarında ağla ki, Rabbin sebebini sorsun!

Kullanıcı avatarı
Köylü Kızı
Onursal Üye
Mesajlar: 4321
Kayıt: 15 May 2014, 15:43

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen Köylü Kızı » 20 Tem 2015, 16:23

rüfeyde yazdı:çok güzel cok cok cok sagol tatlım ama cok uzunmus ya korktum :utanma:
Yaa benim not anlayışım buydu ya kusura bakma uzun ama kolay bir ders... :gozkırkma:

Kullanıcı avatarı
rüfeyde
Doçent
Mesajlar: 1281
Kayıt: 26 Eki 2013, 22:20
Konum: 8.dönem 193 kredi ile mezun sanırım :D

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen rüfeyde » 20 Tem 2015, 16:28

benım bundan daha uzun olurdu alsam :tipik: resmen kitabı yazıyormusum özet nıyenıne napım cok önemli geliyo hepsi :45:

ellerine saglık canım :29:
Gülene neden gülüyorsun diye sorulmaz; ama ağlayana neden ağladığı sorulur.
Sen de dualarında ağla ki, Rabbin sebebini sorsun!

Kullanıcı avatarı
Köylü Kızı
Onursal Üye
Mesajlar: 4321
Kayıt: 15 May 2014, 15:43

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen Köylü Kızı » 20 Tem 2015, 16:32

rüfeyde yazdı:benım bundan daha uzun olurdu alsam :tipik: resmen kitabı yazıyormusum özet nıyenıne napım cok önemli geliyo hepsi :45:

ellerine saglık canım :29:
Çok teşekkür ederim umarım faydası olur. :29: Aynen bende önceden öye yapıyordum ama yaza yaza alıştım sonra :gozkırkma: Kolay gelsin :gul:

Kullanıcı avatarı
rüfeyde
Doçent
Mesajlar: 1281
Kayıt: 26 Eki 2013, 22:20
Konum: 8.dönem 193 kredi ile mezun sanırım :D

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen rüfeyde » 22 Tem 2015, 00:24

çok az zaman kaldı ve ben yeni basladım bayagı ugraslıymıs bu secmeli dersler nasıl yapıcam bilmiyorum umarım ek sınav olur bu sene yoksa unv sınavı bosa gıdıcek gıbı :23: :23: :23:
Gülene neden gülüyorsun diye sorulmaz; ama ağlayana neden ağladığı sorulur.
Sen de dualarında ağla ki, Rabbin sebebini sorsun!

Kullanıcı avatarı
power6
Uzman
Mesajlar: 181
Kayıt: 26 Kas 2013, 07:27
Konum: Isparta
İletişim:

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen power6 » 22 Tem 2015, 03:28

ders kitabı gibi maaşalah :D bunları tek tek buraya yazmak büyük özveri, teşekkürler, bu dersi seçmiştim kolay diye gözüm korkmadı değil notları görünce :D
Mezun

Kullanıcı avatarı
Köylü Kızı
Onursal Üye
Mesajlar: 4321
Kayıt: 15 May 2014, 15:43

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen Köylü Kızı » 22 Tem 2015, 05:41

rüfeyde yazdı:çok az zaman kaldı ve ben yeni basladım bayagı ugraslıymıs bu secmeli dersler nasıl yapıcam bilmiyorum umarım ek sınav olur bu sene yoksa unv sınavı bosa gıdıcek gıbı :23: :23: :23:
Yok yaa öyle deme 3. dönem mezun olacaksın, hem uzun oduğuna bakma kolay ve zevkli bir ders :gozkırkma:
power6 yazdı:ders kitabı gibi maaşalah :D bunları tek tek buraya yazmak büyük özveri, teşekkürler, bu dersi seçmiştim kolay diye gözüm korkmadı değil notları görünce :D
60-70 sayfa ktaptan 28 sayfa özeti üşenmeden yazdım valla :06: ama kolaydır bir defada okuyun çıkmış sorularla da pekiştirin zor değil :sinsi:

Kullanıcı avatarı
ampacı
Asistan
Mesajlar: 107
Kayıt: 28 May 2015, 10:08

Re: PSİKOLOJİ 1 Ders Notlarım

Mesaj gönderen ampacı » 26 Tem 2015, 14:07

Ne kadar çok çalışmışsın :)))) iyi bir not alacağına eminim
Ray malifalitiko
ray şalimalitiko
Loyloyloyloy
la la la la
Ma ma ma ma
Sâ ma ma ma
loy loy loy loy loy


"16 mezunu, 87.5 ortalama
Grafik Tasarım öğrencisi :sandalye:

Cevapla

“Ders Notları” sayfasına dön