DİL VE ANLATIM 7 Ders Notlarım

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Köylü Kızı
Onursal Üye
Mesajlar: 4321
Kayıt: 15 May 2014, 15:43

DİL VE ANLATIM 7 Ders Notlarım

Mesaj gönderen Köylü Kızı » 08 Ara 2014, 13:37

merhaba bu notları kitaptan çıkardım daha çok terimleri not aldım umarım işinize yarar kolaygelsin

DİL VE ANLATIM DERS NOTLARIM 7
SANAT METİNLERİNİN AYIRICI ÖZELLİKLERİ
Sanat metinleri, gerçeği olduğu gibi değil de yorumlayarak anlatır. Sanat metinlerinde gerçeğin dönüştürülmesi söz konusudur. Sanatçı da herkes gibi yaşadığı dönemdeki günlük ve bilimsel gerçeklikle iç içedir. Fakat sanat metinlerinde gerçeklik ifade edilirken dil göstergeleri yeni, farklı anlam ve değerler kazanır. Sanatçının kullandığı sözcükler, metnin anlamını biçimlendirir. Sözcüklerin yan ve mecaz anlamlarında kullanılması her okuyanın sanat metnini farklı yorumlamasına neden olur. Öğretici metinler nesnel olduğu için okuyan herkes aynı bilgiyi alır.
Yazarın sanat metinlerinde iletmek istediği ‘mesaja’ gönderge denir. Sanat metinlerinde anlam görünen ve tek boyutlu değildir. Kimi sanat metinleri tek bir ifade edebilir ancak bunların çoğu yoğun anlamlıdır. Sanat metninin göndergesi çoğu zaman dolaylı bir biçimde verilir, bu da sanat metinlerinin farklı yorumlanmasına neden olur.
METİN VE GELENEK
Her sanatçı kendinden önceki sanatçılardan, her dönem kendinden önceki dönemden etkilenir. İlk ürünlerde hep bir öncekine öykünme vardır. Daha sonra yazarlar kendilerini geliştirir ve özgün eserler vermeye başlar. Böylece yeni gelenekler oluşur. Sanat metinleri ve gelenek arasındaki ilişki İslamiyet’ten önce başlamış günümüze kadar sürmüştür. Bir metnin hangi edebi dönemde yazıldığını belirlemek için metnin diline, temasına, anlatımına ve yapısına bakmak gerekir. Her metin yazıldığı dönemden izler taşır.
BİYOGRAFİ
Sanatta, bilimde, politikada veya başka alanlarda tanınmış kişilerin yaşamlarını anlatan yazı türüne biyografi denir. Biyografiler, yaşamlarıyla okurların ilgisini çekebilecek kişiler hakkında yazılır. Biyografi türünde eserler tarihe, edebiyat tarihine ve eleştiriye kaynaklık eder.
Biyografiler öğretici metinlerdendir. Öğretici metinlerde ileti doğrudan verilir. Bilgi vermek amacıyla yazıldıkları için gerçek, değiştirilmeden aktarılır.
SANATSAL METİNLERİN ÖĞRETİCİ METİNLERDEN FARKLILIKLARI
1. SANATSAL METİNLER:
*Okuyucuya estetik zevk vermek amacıyla yazılır. *Olaylar gerçek ya da kurmacadır. Gerçekler kurgulanarak anlatılır. *Dil sanatsaldır, üslup kaygısı vardır. *Kişi, zaman, mekan, tarih değiştirilebilir. *Hayallere ve mecaz anlatımlara yer verilir. *Dil şiirsel işlevinde kullanılır.
2. ÖĞRETİCİ METİNLER:
*Okuyucuya bilgi vermek amacıyla yazılır. *Gerçekler dile getirilir. Kurgu değildir. *Gerçeklik ön plandadır. *Resmi, açık ve sade bir dille yazılır; üslup kaygısı yoktur. *Dil göndergesel işlevde kullanılır.
*‘OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ’ Cahit Sıtkı KARANCI
Şair gündelik hayatı, anlık sevinç ve tasaları, aşkı ve ölümü ele alır. Karamsarlığını, korkularını, özlemlerini dile getirdiği bu şiir, onun şiir anlayışını gösteren bir ‘’bildiri’’ niteliğindedir. Şiire adını veren Otuz Beş Yaş’ın ömrün yarısı olma düşüncesi, ünlü İtalyan şairi Dante’ye bir göndermedir.
Sanat metinlerinde dilin işlevi: ‘’Otuz Beş Yaş Şiiri’’nde olduğu gibi sanat metinlerinde dil şiirsel işlevde kullanılır. Dilin şiirsel işleviyle kullanıldığı metinlerde gönderici alıcıya hissettirmek istediği etkileri uyandırmak için, dili istediği gibi kullanır. Edebi sanatlardan, karşılaştırmalardan, çağrışım gücü yüksek sözcüklerden yararlanarak imgeler oluşturur, sözcükleri daha çok yan ve mecaz anlamlarda kullanılır.
Sanat metinlerindeki her öğenin gerçek yaşamda bir karşılığı ya da benzeri vardır. Her okur, sanat metninden kendine ve yaşamına dair bir şeyler bulur, metindeki karakterlerle kendini özdeşleştirir.
Sanat metninin amacı estetik zevk vermek, bu zevki hissettirmek, çağrıştırmaktır. Bu yüzden her okuyan tarafından farklı yorumlanır.
Sanat metinleri yan anlam bakımından zengin, çağrışın gücü yüksek metinlerdir. Sanat metinleri okura kendi düş gücüyle oluşturacağı boş bir alan bırakır. Sanat metinlerinin okuyucu üzerindeki etkisi, okuyucunun bilgi, kültür, zevk, anlayış ve ruhi durumlarına göre değişir.
Halk hikayeleri Tahir ile Zühre, Aşık Garip ile Şahsenem, Aşık Emrah ile Selvihan, Kerem ile Aslı gibi isimler altında sözlü gelenekle halk arasında yaygınlaşmış, kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar gelmiştir.
Sanat İletisinin Bilimsel, Düşünsel ve Dinsel İletilerden Farkı
Bilimsel, düşünsel e dinsel metinlerde kurallaştırılmış yargılar anlatılır. Sanat metinlerinin ise estetik bir duyuşun yansıtılmasıdır.
Sanat metinlerinde duygu ve hayaller aktarılır. Bilimsel, düşünsel ve dinsel metinlerin öğretici bir içeriği vardır.
Sanat metinlerinin kendi anlamından öte; okunduğu, seyredildiği ve duyulduğu yerde kazandığı anlamı vardır. Bilimsel, düşünsel ve dinsel metinlerin ise herkesçe aynı algılanacak bir anlamı vardır.
Dille gerçekleştirilen sanatlarla ses, renk, çizgi ve hareketle gerçekleştirilen sanatlar arasında fark, dile gerçekleştirilen sanatların malzemesinin sözcük olmasıdır. Dille gerçekleştirilen sanatlarla diğer sanatlar arasında iyi, güzel ve faydalı olanın farklı araçlarla anlatılması söz konusudur.
Edebiyat dille gerçekleştirilen bir güzel sanat etkinliğidir. Edebiyatın asıl gayesi dili anlamlı, etkili ve güzel bir tarzda kullanmasıdır.
Dille Gerçekleştirilen Sanat Etkinliklerini Gruplama
Dille gerçekleştirilen sanat etkinlikleri; anlatmaya bağlı türler, göstermeye bağlı türler, kendini coşkuyla ifade etmeye bağlı türler olmak üzere üçe ayrılır.
Anlatmaya Bağlı Türler: Masal, fıkra, deneme, hikaye, fabl, eleştiri, biyografi, roman. Göstermeye Bağlı Türler: Tiyatro. Kendini Coşkuyla İfade Etmeye Bağlı Türler: Şiir.
*Sait Faik Abasıyanık:
Sait Faik Abasıyanık, düşüncelerini ve hayallerini içtenlikle anlatır. Öykülerinde yakından tanıdığı, gözlemlediği kişileri okuyucularına tanıtır. Kişileri, yaşadıkları çevreye ve karakterlerine uygun olarak ele alır ve anlatır. Deniz, doğa, yaşlı bir adam, bir boyacı çocuk, balıkçı kahvesi… Onun öykülerinde sık sık rastlanan unsurlardır.
Cumhuriyet Dönemi öykü yazarları arasında yer alan Sait Faik, öykülerini yapmacılıktan ve sanat kaygısından uzak bir dille yazmıştır.
Anlatmaya Bağlı Edebi Metinlerde Tema
Anlatmaya bağlı metinlerde tema, olay örgüsünün içinde yedirilmiş olarak yer alır.
Sait Faik yukarıdaki metinde olduğu gibi hikayelerinde denizi, balıkçıları ve balıkları sıkça konu edinmiştir. Bunun sebeplerinden biri kendisinin denizi çok sevmesi ve birçok balıkçı arkadaşının olmasıdır. ‘’Sinağrit Baba’’ hikayesinde kendisini bir balığın yerine koyarak çevresindeki balıkçıların tahlillerini yapmış, onların bazı niteliklerini vurgulamıştır. Bu hikayede görüldüğü gibi Sait Faik eserlerinin konularını ve temalarını belirlerken yaşadığı çevreden etkilenmiştir.
Her tema eserin yazıldığı dönemin toplumsal zihniyetiyle, yaşama biçimiyle, sosyal problemleriyle ilgilidir. Bu bakımdan metnin temasının, sosyal hayatla, düşünce tarihiyle ve eserin yazıldığı dönemle ilişkisi vardır. Örneğin Tanzimat Döneminde ülkede özgürlük havası esmiştir. Bunun sonucunda da metinlere hak, özgürlük, adalet, vatan kavramları girmiştir.
Edebi metinlerde insana ait olan her şey konu edilebilir. Birkaç kişi arasında geçen olaylar konu edilebileceği gibi toplumu ilgilendiren olaylar da edilebilir.
Anlatmaya Bağlı Metinlerin Yapısı
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde yapı; kişiler, mekan, zaman ve olay örgüsünün belli bir düzen içinde bir araya gelmesiyle oluşur. Metin yapısı, olay örgüsü ve tema iç içedir.
Olay: Anlatmaya bağlı edebi metinler bir olay üzerine kurulur. Bu olay çevresinde gelişen başka olay halkaları da vardır. Bu olay halkaları olay örgüsünü oluşturur. Olay örgüsü metinlerde serim. Düğüm ve çözüm bölümleriyle planlı bir şekilde yer alır.
Masal ve destanda olay, gerçek hayattan uzaktır. Hayali ve olağanüstü olaylarla karşılaşırız. Hikaye ve romanlarda ise gerçek veya gerçeğe yakın olaylar bulunur. Zaten olay çevresinde oluşan edebi metinlerde olaylar gerçeği yansıtmak için değil, estetik kaygıyla düzenlenir.
Kişi: Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olayları yaşayan, olayların akışında rol oynayan kişiler vardır. Olaya bağlı bir metinde olayın akışında, yönlendirilmesinde en önemli rolü oynayan kişiye o metnin ‘’kahramanı’’ ya da ‘’ana karakteri’’ denir. Bunun dışındaki ikinci, üçüncü derecedeki kişilere de ‘’yardımcı kişiler’’(yardımcı karakterler) denir.
Zaman: Sanat metinlerinde olayın geçtiği, başlangıç ve sonu olan evreye ‘’zaman’’ denir. Metinde zaman, yazarın amacına göre şekillenir. Bu, bir günün belli bir anı olabileceği gibi, haftaları, ayları da içine alabilir.
Mekan(yer): Anlatmaya bağlı edebi metinlerde olayların geçtiği yaşandığı yerlere mekan denir. Mekan olayın niteliğine uygun özellikler taşır.
Öğretici metinlerle sanatsal metinler farklı iletişim konumları gerektirir. Çünkü yazınsal metinlerde dilin kullanımı ve sunulan dünya kimi özellikler taşır. Gerçekten alınan öğeler işlenip öykü, roman ya da oyun biçimine dönüştürülürken düş gücüyle yeniden üretilir ve kurgulanır. Bunlar hiçbir zaman gerçektekiyle tıpa tıp benzeşmez.

SANAT METİNLERİ
FABL:
Ders vermek amacıyla hayvanlar ya da cansız varlıklar arasında geçen bir olayı genellikle manzum olarak anlatan yazılara ‘fabl’ denir. ‘’Fabl’’ sözcüğünün kökeni Latince ‘’hikaye’’ manasına gelen ‘’fabıla’’dır. Fakat bu sözcük zamanla bir ahlak ilkesi veya davranış kuralını anlatan sanat metni türünün adı haline gelmiş.
Fablların Ortak Özellikleri
*Hikayelerin kahramanları çoğunlukla hayvanlardır. Bu hayvanlar insana ait özellikler taşır. *Hem nazım hem nasır biçiminde yazılabilirler. *Fablın sonunda her zaman bir ahlak dersi (kıssadan hisse) vardır. Bu ders eserin bir yerinde, çoğunlukla sonunda, bir atasözü ya da özdeyiş biçiminde açıkça belirtilir. *Fabllar, anlaşılması güç soyut kavramların somut olaylarla anlatılması sebebiyle önemli bir eğitim aracıdır. *Fabllarda basit ahlak ilkelerine değinildiği gibi insanların birçok kusurlu yönüne de dikkat çekilir. *Fabllar insan belleğinde çok kolay saklanabilen ve ortaya çıkarılabilen özelliklere sahip olduğu için sözlü gelenek içinde de yaşatılabilmektedir. *Fabllar eğlendirici ve ilginç olayları anlattığı için çocukların ilgisini daha kolay çeker. *Fabllar teşhis ve intak sanatları üzerine kurulmuştur. *Fabllar daha çok öyküleyici ve lirik anlatım türlerinden yararlanılır.
Fablın dört öğesi vardır: Kişiler, olay. Zaman, yer.
Kişiler: Fabllardaki kişiler insan olabileceği gibi, çok defa bu türün kurallarına uyarak hayvanlar, cansızlar, yağmur, bulut vb. doğa olayları da olabilir.
Fabllarda bir de anlatıcı kişi vardır. Bu kişinim de betimlemesi yapılmaz.
Olay: Fablın konusu insan başına gelebilecek herhangi bir olaydır. Fabllarda olay örgüsünü saf-kurnaz, iyi-kötü gibi çatışmalar oluşturur. Fablın gövdesini bir olay oluşturur, asıl önemli olan fablın anlatılış nedenidir. Buna ‘’ders’’ denir.
Yer: Olayların geçtiği yerler fazla betimlenmeden kısaca verilir. Çoğunlukla orman, göl kenarı gibi hayvanların yaşayabileceği yerler kullanılır. Olayın geçtiği yer olayla birlikte değişebilir.
Zaman: Fablda olay bir zaman diliminde geçer. Kronolojik zaman kullanılır. Bazen belirsiz olarak da verilebilir.
*Fabllar dört bölümden oluşur: Serim, düğüm, çözüm, öğüt.
Serim: Olayların ve hayvanların tanıtıldığı bölümdür.
Düğüm: Olayların entrikalarla düğümlendiği bölümdür. Bu bölümde olay verilmek istenen derse göre gelişir. Kısa ve sık konuşmalar vardır.
Çözüm: Olayın çözüldüğü bölümdür. Olay beklenmedik bir sonuçla biter. Fablın en kısa bölümüdür.
Öğüt: Olayın arkasında anlatılmak istenen ana fikrin açıklandığı bölümdür. Eskiden ‘’kıssadan hisse’’ diye nitelendirilen bölümdür. Bu bölüm öğüt niteliğinde verilir.
Fabllarda temalar evrenseldir. Değişmez ahlaki değerler ve insana ait özellikler çevresinde yoğunlaşır. Fabllarda adalet, dostluk, doğruluk, bağışlamak, cömertlik, alçakgönüllülük, kanaat, sadakat, kendini bilme gibi değerler çokça işlenen olumlu temalardandır. Zalimlik, düşmanlık, hainlik, kendini beğenmişlik, cimrilik, aç gözlülük, başkasına özenme, cahillik, kadir bilmezlik, yalancılık, bencillik gibi tutum ve davranışlar ise eleştirilerek verilen olumsuz temalardandır.
Fabllarda dil şiirsel ve göndergesel işlevde kullanılır.
Fabl Türünün Gelişimi
Dünya edebiyatında ilk çağlardan başlayarak bir ahlak dersi vermeyi amaçlayan fabl türünün ilk temsilcileri Doğuda Beydeba (Kelile ve Dimne), Bidpay (Pançatantra) ve Şeyh Sadi (Gülistan)’dır.
Batı’da ilk fabl yazarı olarak Aisopos(ezop) gösterilir. Batı’daki diğer ünlü fabl yazarları Heisodos( İşler ve Günler), ve La Fontaine’dir.
Tüm dünyada ‘’Masalın Babası’’ diye haklı bir ün yapan Andersan’in masallarından bazıları fabl özelliği gösterir.
Eski Türk Edebiyatında öğretici nitelik taşıyan kıssadan hissenin en yaygın örnekleri Attar’ın ‘’Mantıku’t Tayr’’ ile 15. Yüzyıl şairi Şeyhi‘nin yazdığı ‘’Harname’’ adlı mesnevisidir.
MASAL
Masal kelimesinin eski metinlerde ‘’masal’’, ‘’mesele’’, ‘’misal’’, ‘’hikaye’’, ‘’destan’’, ‘’kıssa’’ karşılığında kullanıldığı görülmektedir. Zamanla bu kelimeye menşe olacak ‘‘mesel’’ kelimesi ise 19. Yüzyılın başlarından itibaren yazılı ve sözlü kaynaklarda rastlanmaktadır. Bu kelime ‘’örnek verme’’ ve ‘’benzer’’ anlamlarında kullanılmaktadır.
Edebiyatımızda masalı gerçek anlamda ilk defa Namık Kemal’in ‘’Mukaddeme-i Celal’’inde kullanıldığı görülmektedir.
Masallar ‘’serim, düğüm, çözüm’’ olmak üzere üç bölümden oluşur.
Serim: Tekerlemelerle giriş yapılır. Kahraman tanıtılır. Konu verilir.
Düğüm: Kahramanların başından geçen türlü türlü olaylar anlatılır.
Çözüm: Bu bölümde olay bir sonuca bağlanır. İyiler kazanırken kötüler kaybeder.
Masallar konularına göre dört ana grupta toplanmıştır:
1.Hayvan masalları: Bu çeşit masallarda hayvanlar genellikle kılık değiştirmiş insan niteliğindedir.
2.Asıl masallar: Olağanüstü ve gerçekçi masallar diye ikiye ayrılır.
a.Olağanüstü Masallar: Asıl masalların, yani masal deyince ilk akla gelen masalların yer aldığı bu bölümdeki masallarda peri, cin, dev anası gibi tabiat üstü varlıklara rastlanır. Olaylar da, kişiler gibi olağanüstüdür.
b.Gerçekçi Masallar: Kişiler, hayvanlar, olağanüstü masallarınkinden çok farklı değildir. Bu masallarda ise padişahlar, vezirler, zengin tüccarlar, sıradan yoksul insanlar, haydutlar gibi gerçek dünyadan alınma kişiler vardır.
3.Güldürücü hikayeler, nükteli fıkralar ve yalanlamalar: Güldürücü masallar ise fıkra deyimiyle nitelenir. Yalanlamalı masalların ana niteliği yalana dayanmalarıdır. Yalanlamalı masallarda abartma, övünme ve böbürlenmeye alabildiğince yer verilir.
4. Zincirlemeli masallar: Zincirlemeli masallar kuruluşlarındaki özellikle ötekilerden ayrılır. Küçük, önemsiz olayların birbiri ardına bağlanmasıyla oluşturulmuşlardır.

MASALLARIN ÖZELLİKLERİ
*Türk masallarında zorluk çekmeden bir hüner göstermeden, kişiliğini ispat etmeden başarıya ve mutluluğa erişmek mümkün değildir. Masal bu yönüyle destanlara benzemektedir. *Masalların tek kaynağı yoktur. Aynı kültür seviyesindeki toplumlarda ortak inanç ve adetlere sahip olduklarından hareketle masallar farklı yerlerde birbirlerine benzerler. *Bir masal metni içerisinde, halk edebiyatının diğer türlerinden(efsane, fıkra, dua, beddua, mani, türkü, bilmece, ağıt, atasözü, deyim vb.) örneklere rastlanır. *Masallar, meydana geldikleri zaman bir kişinin malıyken, yaygınlaştıkça, yöreden yöreye, ülkeden ülkeye geçtikçe halkın malı olur. Masal anonim bir türdür. *Masallarda genellikle iyilik-kötülük, doğruluk-haksızlık, adalet-zulüm, alçakgönüllülük-kibir gibi zıt durumların temsilcisi olan kişilerin mücadelelerinden veya insanların ulaşılması güç hayallerinden söz edilir. *Masallar yer ve zaman kavramları belirsizdir. *Anlatımda genellikle geniş zaman veya öğrenilen geçmiş zaman kipi kullanılır. *Masalların çoğu ‘’bir varmış, bir yokmuş’’ ya da ‘’evvel zaman içinde, kalbur saman içinde’’ gibi ifadelerle başlar. Bunlara tekerleme ya da döşeme denir. Tekerlemeden sonra olay ve dilek bölümleri gelir. Türk masallarında dilek bölümü ‘’ gökten üç elma düştü’’ biçiminde başlar. *Genellikle nesir şeklindedir. İstisna olarak bazı masallarda manzum parçalara da rastlanabilir. *Masallarda şiirsel işlevde kullanılır.
Fabl ile Masalın Karşılaştırılması
*Fabllarda öğretici olma, insanoğluna bir ders bir öğüt verme amacı vardır. Masallarda öğretici olma gayesi yoktur. *Fabllarda, olaylar kahramanların kişileştirilmiş olmaları dışında dünyanın gerçeklerine uyar. Masallarda ise fantastik olaylar birbirini izler. Olaylar arasında mantık ilişkisi olmayabilir. Sihir, büyü, mucize, cin, peri, dev gibi gerçek dışı öğeler içerir. *Fabllar kısa anlatılardır. Sonuç bölümünde hikayedeki olayın ana düşüncesini ifade eden yargılar yer alır. Bu özellikler masalda yoktur. *Masallar doğası gereği ‘’mutlu son’’ ile biter. Fabllarda ise ders vermek amacıyla hazırlanan trajik, komik, şaşırtıcı son vardır. *Fabllar genellikle manzum şekilde de kaleme alınır. Masallarda genellikle düz anlatım vardır. *Masallar genellikle tekerleme ile başlar. Fabllar ise tekerleme ile başlamaz.
HİKÂYE
Halk hikâyeleri
16. yy‘dan itibaren destanların yerini tutmaya başlayan ve günümüzde de özellikle Doğu Anadolu’da yaşamaya devam eden halk hikâyeleri âşık dediğimiz anlatıcılar tarafından günümüze kadar getirilmiştir. Anlatımda nazım ve nesir iç içedir. Halk hikâyeleri genellikle üç bölümden oluşur. Birinci bölüm ‘döşeme’ ikinci bölüm ‘asıl olay’ üçüncüsü ise ‘dua’ adı verilir.

Halk Hikâyelerini Konularına Göre iki Gruba Ayrılır:
1.Aşk hikâyeleri: Uzun süre toplumun hafızasında yaşayan aşkların hikâyeleştirildiği sevgi temasını işleyen hikâyelerdir. Aşk hikâyelerinde âşıkların birbirine kavuşmalarını önleyen din ayrılığı (Kerem ile Aslı), sınıf ayrılığı (Emrah ile Selvihan), servet eşitsizliği (Arzu ile Kamber) gibi toplumsal engellerle mücadeleler anlatılır.
2.Kahramanlık (Destansı) Halk Hikâyeleri: Daha çok destana ait bazı özellikleri de içeren yiğitlik teması üzerine kurulan hikâyelerdir. Dede Korkut Hikâyeleri ve Köroğlu hikayesi bu türün en güzel örnekleridir.
Halk Hikâyeleri Kaynakları bakımından üç grupta toplanabilir:
1.Türk Kaynaklı Olanlar: Dede Korkut Hikayeleri, Kerem ile Aslı, Aşık Garip ile Şahsanem, Emrah ile Selvihan, Köroğlu hikayesi vb.
2.Arap-İslam Kaynaklı Olanlar: Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Gazavat-ı Ali (Hz. Ali Cenkleri), Battal Gazi, Danişment Gazi vb.
3.İran-Hint Kaynaklı Olanlar: Ferhat ile Şirin, Kelile ve Dimme vb.
Hikâyede Plan
Hikâyede anlatılan olayın bir mantıksal gelişiminin sağlanması için iyi bir planlamanın yapılması gerekir. Hikayenin planı da diğer yazı türlerinde olduğu gibi üç bölümden oluşur: Serim, düğüm, çözüm. Ancak bütün hikayelerde bu plan uygulanmaz, bazı öykülerde başlangıç ve sonuç bölümü yoktur.
Hikâyenin Öğeleri
Hikayenin temel unsurları ‘’olay. Yer, zaman ve kişi’’dir.
Hikaye Çeşitleri
Olay Hikayesi: Bu tarz öykülere’’klasik vak’a öyküsü’’ de denir. Bu tarz hikayelerde asıl olan ’’olay’’dır. Bu tür, Fransız yazar Guy De Maupassant tarafından yaygınlaştırıldığı için ‘’Maupassant Tarzı Hikaye’’ denir.
Olay Hikayeciliğin Özellikleri:
*Seçilmiş olay ve kişiler üzerine hikaye kurulur. *Bu tür öykülerde olaylar zinciri, kişi, zaman, yer öğesine bağlıdır. *Olay, kişi,mekan ilişkisi okuyucuda gerçeklik duygusu uyandırır. *Hikayenin çekirdeği durumundaki çatışma veya karşılaşmalar merak uyandıracak biçimde geliştirilerek anlatılır. *Olay zamana göre mantıklı bir sıralama ile verilir, düğüm bölümünde oluşan merak, çözüm bölümünde giderilir. *Olayı ve kişiyi belirleyen faktörler özenle ve ayrıntılı olarak anlatılır. *Hikaye beklenmedik bir sonla biter. *Rastlantılardan kaçınılır. *Mekan insan bütünleşmesine özen gösterilir. *Doğal çevre anlatılırken gözleme bağlı kalmaya özen gösterilir.
Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri: Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Orhan Kemal,Samim Kocagöz, Necati Cumalı, Talip Apaydın’dır.
Durum (Kesit) Hikâyesi: Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir. Hikâyede asıl olan ‘’olay’’ değildir.
Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için ‘’Çehov Tarzı Hikâye’’ de denir.
Durum Hikâyeciliğinin Özellikleri:
*Kahramanlar arasındaki karşılaşma ve çatışmadan ziyade, belli bir zaman diliminde hayatın doğallığı içinde insanların davranışları, birbiriyle ilişkileri ele alır; bazı olay, düşünce tasarılar karşısında gösterdikleri tepkiler gözler önüne serilir. *Seri, düğüm, çözüm planına uymaz. Belli bir sonucu yoktur. *Kahramanlar, karşılıklı konuşmalar içinde bulunur. *Bu tür öykülerde merak öğesi ikinci plandadır. *Kişiler tamamıyla tanıtılmadığı, olaylarda kesinlik hâkim olmadığı için okuyucunun devamlı hayaller kurmasına ve kendine göre yorumlar yapmasına uygundur. *Bu tarz hikâyelerde gerçeklik abartılmadan anlatılır. *Bu öykülerde kişisel ve sosyal düşünceler, duygu ve hayaller ön plana çıkar.
Bizdeki en güçlü temsilcileri: Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık ve Tarık Buğra’dır.
Ben Merkezli Hikaye: Gözlem ve olaylardan hareketle bireysel bunalımların, iç çatışmaların anlatıldığı hikayelerdir.
Ben Merkezli Hikâyelerin Özellikleri
*Bu tür hikâyelerde yazar, gözlemlerinden ve dış dünyada yaşanan olaylardan yola çıkarak bireysel bunalım ve çıkmazlarına yönelir. *Bu hikâyelerde yazarın kişiliğiyle hikâye kahramanının kişiliği iç içe girmiştir. *Gerçeklikle hayaller bir arada verilir. *Hikâyenin kahramanı, dış dünyayı olduğu ve gördüğü gibi değil kendi ruh haline göre anlatır. *Bu hikâye bunalım ve yaşama sevinci arasında kalan birey, var olandan hareketle düş dünyasına sığınır. *Hikâyeler birinci şahsın ağzından (kahraman anlatıcının bakış açısı) anlatılır. *Hikâyeler çarpıcı ve beklenmedik bir sonla bitirilir.
Sait Faik Abasıyanık’ın bazı hikâyelerinde ile Bilge Karasu’nun hikâyeleri bu hikâye türüne örnek olarak gösterilir.
Hikâyede Anlatıcı ve Bakış Açısı (Hakim, Kahraman, Gözlemci)
Hakim (ilahi) Anlatıcının Bakış Açısı Özellikleri
*Anlatıcı olayların içerisinde yer almaz. *Her şeyi bilen bir anlatıcının bakış açısıdır. *Kahramanların gizli konuşmalarını kafalarından ve gönüllerinden geçeni anlatır. *Anlatıcı zaman zaman kendi yorumlarını ekleyebilir, açıklamalarda ve yargılarda bulunabilir. *Hikâyede ne kadar kişi varsa her biri açısından olayları ayrı ayrı görmemiz sağlanır. *Üçüncü tekil şahıs ağzıyla konuşur.
Kahraman (ben, 1. şahıs) Anlatıcının Bakış Açısı Özellikleri
*Bu yöntemde olayı anlatan ‘’ben’’ vardır. Bu ben, hikâyenin kahramanı olabileceği gibi tanık ya da gözlemcisi olabilir. *Her zaman kendi yaşadıkları, bildikleri, duydukları ve hissettiklerini öne çıkarır. *Hikaye, olayları anlatan kişinin bilgisi, deneyimi, yorumlama ve algılama yeteneğiyle sınırlıdır. *Anlatıcı gördüğünü, duyduğunu, bildiğini anlatır. *Birinci tekil şahıs ağzıyla konuşur.
Gözlemci (3. Şahıs) Anlatıcının Bakış Açısı Özellikleri
*Anlatıcı, olayları sadece dışarıdan gözlemleyen bir şahit konumundadır. *Olaylar bir kamera tarafsızlığı ile anlatılır. *Kişilerin duygu ve düşüncelerin eylemlerinden çıkartılır. *Bu durumda anlatıcı, kahramandan daha az şey bilir. *Üçüncü tekil şahıs ağzıyla konuşur.
Dünya Edebiyatında Hikâye
Rönesans’tan (16. Yüzyıl) sonra Giovanni Baccacio. ‘’Decameron Öyküleri’’ adlı eseriyle öykü türünün ilk örneğini vermiş ve çağdaş öykücülüğün başlatıcısı olmuştur.
Türk Edebiyatında Hikâye
Divan edebiyatımızın Leyla ile Mecnun, Hüsrev ile Şirin, Yusuf ile Züleyha. Vb. mesnevilerini; Halk edebiyatımızın Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber vb.
Öykü türü Türkiye’ye Tanzimat Edebiyatı ile girmiştir.
Türk Edebiyatında öykü alanındaki yerli ürünleri, Ahmet Mithat 1870’te basılan ‘’Kıssadan Hisse’’ ve ‘’Letaif-i Rivayet’’ adlı öykü kitapları ile verilmiştir. Batılı anlamda ilk öykü örneklerini ise ‘’Küçük Şeyler’’ adlı eseriyle Tanzimat’ın ikinci kuşak sanatçısı Samipaşazade Sezai ortaya koymuştur.
Servet-i Fünun edebiyatının en önemli hikayecisi Halit Ziya Uşaklıgil’dir. Halit Ziya’dan sonra Servet-i fünun topluluğunun bir diğer hikayecisi Mehmet Rauf’tur. O hikayelerinde aşk konusunu işlemiştir.
ROMAN
Olmuş veya olabilecek bazı olayların kişi, yer, zaman ve mekan çerçevesi içinde anlatıldığı mensur eserlere roman denir. Roman anlatmaya bağlı bir edebiyat türüdür.
Romanda Plan üç bölümden oluşur: Giriş(serim), Gelişme(düğüm), Sonuç(çözüm). Romanın Öğeleri : Olay, kişi, yer ve zaman.
ROMANDA KONU
Romanlar, işledikleri konulara göre bazı çeşitlere ayrılır:
Konularına Göre Roman Çeşitleri
a.Tarihi Roman: Tarihteki olay ya da kişileri konu alan romanlardır. Tarihsel roman, Romantizmin bir ürünüdür. Dünya edebiyatında bu türün ilk örneğini İngiliz yazar Walter Scott vermiştir. Batılı anlamda ilk tarihsel romanımız, Namık Kemal’in Cezmi’sidir. Waverley (Walter Scott), Monte Cristo (Alexandre Dumas), Devlet Ana (Kemal Tahir), Küçük Ağa (Tarih Buğra) romanları tarihi romana örnek olarak verilebilir.
b.Macera Romanı: Günlük hayatta her zaman rastlanmayan, şaşırtıcı, sürükleyici, esrarengiz olayları anlatan romanlardır ‘’Serüven Romanları’’ da denir. Bir araştırma ve izlemeyi anlatan ‘’Egzotik Romanlar’’ da bu gruba girer. Robinson Crusoe (Daniel Defoe), İki Sene Mektup Tatili (Jules Verne), Define Adası (Stevenson), Hasan Mellah (a. Mithat Efendi) romanları macera romanlarıdır.
c.Sosyal Roman: İnsan yaşamının sınırsız kültür birikimi içinde yer alan ve insani derinden etkileyen toplumsal, siyasi olaylar, inançlar, gelenek ve görenekleri bazen eleştirisel, bezen de bilimsel açıdan ele alıp anlatan romanlardır. Sefiller (Victor Hugo), Meyhane (Emile Zola), Gazap Üzümleri (John Steinbeck), Bereketli Topraklar Üzerinde (o. Kemal) sosyal romana örnek olarak verilebilir.
d.Psikolojik Roman (Tahlil Romanı): Dış alemdeki olaylardan çok, kahramanların iç dünyasını, ruh hallerini ele alarak kişilerin toplumla ilişkilerini, bunların birbirinden nasıl etkilendiklerini anlatan romanlardır. Türk edebiyatında bu türün ilk örneği Mehmet Rauf’un Eylül adlı romanıdır. Genç Werther’in Acıları (Goethe), Suç ve Ceza (Dostoyevski), 9. Hariciye Koğuşu (Peyami Safa) bu roman türüne örnek olarak verilebilir.
e.Otobiyografik Roman: Yazarın kendi yaşamını anlattığı romanlardır. Dünya edebiyatında Alfonse Dode’nin ‘’Küçük Şeyler’’; Türk edebiyatında Y. Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘’Anamın Kitabı’’ a romanları örnek olarak gösterilebilir.
Romanda Anlatıcının Bakış Açısı: Hakim, Kahraman, Gözlemci.


Hakim (ilahi) Anlatıcının Bakış Açısı: *Anlatıcı olayların içerisinde yer almaz. *Her şeyi bilen bir anlatıcının bakış açısıdır. *Kahramanların gizli konuşmalarını, kafalarından ve gönüllerinden geçeni anlatır. *Üçüncü tekil şahıs ağzıyla konuşur.
Kahraman (ben, 1. Şahıs) Anlatıcının Bakış Açısı: *Bu yöntemde olayı anlatan ‘’ben’’ vardır. Bu ben, hikayenin kahramanı olabileceği gibi tanık ya da gözlemcisi olabilir. *Roman, olayları anlatan kişinin bilgisi, deyimi, algılama ve yorumlama yeteneğiyle sınırlıdır. *Birinci tekil şahıs ağzıyla konuşur.
Gözlemci (3. Şahıs) Anlatıcının Bakış Açısı: *Anlatıcı, olayları sadece dışarıdan gözlemleyen bir şahit konumundadır. *Olaylar, bir kamera tarafsızlığı ile anlatılır. *Kişilerin duygu ve düşünceleri eylemlerinden çıkartılır. *Üçüncü tekil şahıs ağzıyla konuşur.
Edebiyat anlayışlarına göre romanlar ‘’klasik, romantik, realist(gerçekçi), natüralist(doğacı),’’ olarak sıralanabilir
a)Klasik Roman: 17. Yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan klasizmde Antik Yunan ve Roma sanatının etkileri görür. M. De La Fayette’in Princesse de Cleves adlı romanı, klasik romanın önemli bir örneğidir.
b)Romantik Roman: Akla karşı duyguyu, seçkin sınıfa karşı halkı, süslülüğe karşı doğallığı, kurallara karşı kurallığı işleyen romanlardır. Vigtor Hugo’nun Sefiller’i Namık Kemal’in İntibah’ı bu roman türüne uygun örneklerdir.
c)Realist Roman: Olayları, insanları ve toplumu gerçekçi açıdan yansıtan romanlardır. Stendhal’in Kızıl ile Karası, Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı, Halit Ziya’nın Mai ve Siyah’ı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak’ı realist akımın etkisindedir.
ç)Natüralist Roman: Olayları ve kişileri bir bilim adamı gözüyle inceleyen natüralist romancılar gerçekçiliği ileri boyutlara götürmüşlerdir. Emile Zola’nın Meyhane’si, Alphonse Daudet’in Jack’i natüralist roman örnekleridir.
Roman diğer edebiyat türleriyle karşılaştırıldığında oldukça yeni bir tür sayılır. Roman sanatının ilk başarılı örneği sayılan Cervantes’in Don Kişot adlı romanı 17. Yüzyılda yazılmıştır.
Romanın asıl gelişimi 18. Ve 19. Yüzyıllarda gerçekleşmiştir.
1950-60’lı yıllarda ortaya çıkan Postmodernist çağdaş roman akımıdır. Özellikleri: *Sanatı bir tür oyun olarak görür. *Gerçekçi romanın tersine, romanın uydurma ve kurmaca olduğunun altını çizer. *Farklı anlatım tekniklerine aynı metin içinde yer verebilir. *Çok seslilik ve çoğulculuk önem kazanmıştır.
Çağdaş Batı Romanında Kullanılan Anlatım Teknikleri:
*Adalet Ağaoğlu’nun ‘’Ölmeye Yatmak’’ adlı romanı görece zaman anlayışı tekniğine bir örnektir. *James Joyce’in 1922’de yayımlanan ‘’Ulysess’’adlı romanı bilinç akımı tekniğinin doruklarından sayılmaktadır. Türkçe’de ise Oğuz Altay’ın Tutunamayanlar’ı bilinç akımı tekniğinin başarıyla uygulandığı eserlerdendir. *Alman edebiyatının ustalarından Alfred Döblin’in ‘’Berlin Alexandarplatz’’ adlı romanı montaj tekniğiyle yazılmıştır. *Atilla İlhan’ın Dersaadet’te Sabah Ezanları adlı romanı leitmotiv tekniğiyle yazılmıştır.
-Edebiyatımızda ilk yerli roman Şemsettin Sami’nin yazdığı Taaşşuk-u Talat ve Fıtrat(1872)tır -Fransızcadan Yusuf Kamil Paşa’nın yaptığı, Fenelon’un Telemak adlı eserin çevirisi Terceme-i Telemak ile olmuştur. -Namık Kemal’in Cezmi (1881) adlı romanı edebiyatımızın ilk tarihsel romanıdır. -Servet-i Fünun romanı Tanzimat romanından daha sağlam bir tekniğe sahiptir. -Servet-i Fünun döneminin en başarılı romancısı Halit Ziya Uşaklıgil’dir.
TİYATRO
Türk edebiyatında Batı tarzda yazılan ve yayımlanan ilk yerli tiyatro eseri ‘’Şair Evlenmesi’’dir. Seyretmeye dayalı sanat dalları opera, bale, tiyatro ve sinema’dır.
Tiyatro ile ilgili bazı terimler:
Adaptasyon: 1) Yabancı dille yazılmış bir tiyatro eserini, yöresel koşullara göre uygun biçimde kişi ve yer adları dahil kendi diline çevirme. 2) Bir roman ya da öyküyü tiyatro türüne uyarlama işi. Aksesuar: Dekora yardımcı olan küçük eşyalar. Aktör: Tiyatro oyunundaki erkek oyuncu. Dekor: Oyunun geçtiği yeri canlandırmak amacıyla kullanılan renk, ışık, eşya vb. araçların tümü. Dramatik örgü: Tiyatro eserinde olay örgüsüne verilen ad. Figüran: Bir oyunun kalabalık sahnesini doldurmak için kullanılan konuşmayan ya da birkaç sözcük söyleyen kişi, kişiler. Jest: Rol gereği yapılan el, kol ve vücut hareketleri. Makyaj: Rol gereği yüzü güzelleştirmek için ya da başka biçime sokmak için yapılan boyama. Mimik: Rol gereği yapılan yüz hareketleri. Perde: Olayların gelişmesine göre oluşan bölümlere perde denir. Piyes: Tiyatro eserlerine verilen genel ad. Rol: Oyuncunun sahnede canlandırdığı kişilik. Suflör: Oyunun akışını metinden takip eden ve unutulan cümle ve sözleri fısıldayarak oyuncuya hatırlatan görevli. Tuluat: Oyuncuların metne bağlı kalmadan zeka ve kavrayışlarına göre başarı sağladıkları konuşma ve davranışlar.
-Trajedi
Seyircide acıma ve korku duyguları uyandırarak ruhu tutkulardan temizlemek amacıyla yazılan ve kendine özgü kuralları bulunan bir drama çeşididir.
-Komedya
Komedya olayların, durumların ve insanların gülünç yönlerini ortaya koyan oyun türüdür. Komedya ve tragedya gibi Dionysos adına yapılan törenlerden doğmuştur. Komedya oyunları ilk olarak M.Ö. 486 yılında Dionysia şenliklerinde görülmüştür.
Başlıca Komedya Çeşitleri:
1.Karakter Komedyası: Her zaman ve her yerde rastlanabilen insan kusurlarını belli tiplerde göstererek sahnede gülünç eden komedyalardır. (Moliere- Cimri / Shakespeare –Venedik Taciri) 2.Töre Komedyası: Toplumun gülünç ve aksak yanlarını gösteren komedyalardır. (Moliere- Gülünç Kibarlar / Gogol- Müfettiş/ Şinasi-Şair Evlenmesi). 3.Entrika Komedyası: Olaylar merak uyandıracak ve şaşırtacak biçimde düzenlenerek, çoklukla güldürmekten başka bir amaç güdülmeden yazılan komedyalardır. (Moliere- Scapin’in Dolapları/ Shakespeare- Yanlışlıklar Komedyası). 4. Yergi Komedyası: Edebin hicvin sahneye uygulanmış biçimidir. Bir insan, bir zümre yahut belli bir olay bu komedyalarda gülünç edilir. (Moliere-Adamcıl ve Bilgiç Kadınlar/ Aristophanes- Atlılar ve Kurbağalar).
-Dram
Gülünç, bayağı, korkunç olaylarla acıklı, ince ve güzel olayları iç içe anlatan bir tiyatro türüdür. Dram klasik tiyatronun son verimi olduğu gibi modern tiyatronun da başlangıcı sayılır. Dram nazım veya nesir şeklinde yazılabilir.
ŞİİR
Nazım şeklinde yazılan hikayelere manzum hikaye denir. Manzum hikayelerin öykülerden tek farkı şiir biçiminde yazılmış olmalarıdır. Mensur şiir, duygu ve hayal dünyamızı etkileyebilecek bir konuyu, şiirin ahengini koruyarak, şairine bir hava ile, ölçü ve uyağa bağlı kalmadan anlatan edebi türdür.
Manzume ve şiir arasındaki farklılıkları: *Şiirde anlatılanların düz yazıyla ifade edilmesi güçtür. Manzumede anlatılanlar ise düz yazıyla ifade edilebilir. *Şiirde olay örgüsü yoktur, manzumede olay örgüsü vardır. *Şiirde bireysellik duygu ve çağrışım ön plandadır; manzumede yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar işlenir. *Şiirde çok anlamlılık ve imge ağır basarken manzumede sözcükler genellikle gerçek anlamında kullanılır. *Manzumeler genellikle didaktik metinlerdir.
Şiiri oluşturan birimlere dize, beyit, dörtlük, kıta, bent adları verilmiştir. Serbest nazımla yazılmış şiirlerde de, şiiri meydana getiren birimlere şiir cümlesi denir.
Duygu ve düşünce ve hayallerin ölçülü uyaklı dizeler halinde örülmüş biçimine nazım adı verilir. Nazım, anlam ve ses kaynaşmasından oluşan birimlerin birleşmesiyle oluşur.
Halk şiirinde nazım birimi dörtlük, divan şiirinde ise beyittir. Çağdaş Türk şiirinde ise dize nazım birimi olarak kullanılmaktadır.
Türk Edebiyatında kullanılan nazım birimleri şunlardır:
Dize(mısra): Şiirin her satırına dize(mısra) denir Duygu ve düşünceler en yalın biçimde dizede dile getirilir. Bir şiirin en güzel dizesine mısra-ı berceste (güzel mısra) denir. Kolay ezberlenen dizelerdir.
Beyit: Aynı ölçüyle söylenmiş aralarında anlam bütünlüğü bulunan iki dizeye beyit(ikilik) denir. Klasik Türk şiirinde nazım birimi olarak beyit kullanılmıştır.
Dörtlük: Dört dizeden oluşan nazım birimine dörtlük denir. Duygu ve düşüncelerdeki anlam dört dize içerisinde tamamlanır. Milli edebiyatımızın nazım birimidir. Bu nedenle İslamiyet öncesi dönemden başlayarak Halk ve Tasavvuf edebiyatlarında nazım birimi olarak sürekli kullanılmıştır.
Üçlük: Üç dizeden oluşan nazım birimine üçlük dize denir. Üçlük nazım birimi edebiyatımıza Batı edebiyatın etkisiyle girmiştir. Klasik şiirimizde üçlük nazım birimi çok az kullanılmıştır.
Bend veya kıta: Şiiri oluşturan dörder, beşer, altışar ve daha fazla dizelik kümelere bend veya kıta denir. Bendler dize sayılarına göre beşlik, altılık gibi adlar alır.
Nazım Biçimi: Nazım biçimi bir şiirin dış yapısıdır. Nazımda dizelerin kümelenişi, ölçüsü ve uyak düzenine göre aldığı biçimidir. Türk şiirinde kullanılan nazım biçimleri şöyle sıralanabilir: 1.Halk şiiri nazım biçimleri: Koşma, semai, mani, ilahi, türkü.. 2.Klasik Türk şiiri nazım biçimleri: Gazel, kaside, mesnevi, müstezat terkib-i bend, terci-i bend, rubai, murabba, şarkı, tuyuğ. 3. Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatı nazım biçimleri: Serbest nazım, sone, terzarima.
Söz sanatların işlevleri
Mecaz-ı mürsel(düz değişmece): Benzetme ilgisi söz konusu olmadan, başka bazı ilgilerle, bir sözün başka bir söz yerine kullanılmasıyla oluşturulan mecazlardır. İç- dış ilgisi: ‘’Ne zamandır evde tencere kaynamıyor’’. Parça-bütün ilgisi: ‘’Bu sahalarda büyük ayaklar top koşturdu’’. Neden- sonuç ilgisi: ‘’Hay mübarek! Bereket yağıyor bereket’’. Sanatçı-eser ilgisi: ‘’Bilgisayarda Ajda Pekkan çalıyordu’’. Yer, yön, bölge, çağ-insan ilgisi: ‘’Ankara bu notaya cevap vermekte gecikmedi.’’ Benzetme: Aralarında ortak nitelik bulunan iki varlıktan zayıf olanı güçlü gibi gösterme sanatına benzetme denir.Benzetme sanatında ikisi temel, ikisi yardımcı öğe olmak üzere dört öğe bulunur. Benzetmenin dört öğesiyle yapılanına tam benzetme (teşbih-i mufassal); temel öğeleriyle kurulan benzetmeye ise güzel benzetme (teşbih-i beliğ) denir.
İstiare: Benzetmenin temel öğelerinden biriyle yapılan benzetmeye istiare (eğretileme) denir. Üç istiare vardır: 1. Açık istiare: Yalnız benzetilene dayanan istiaredir. 2. Kapalı istiare: Yalnız benzeyene dayanan istiaredir. Her kapalı istiarede bir teşhis (canlandırma) sanatı gizlidir. 3.Temsili istiare: Bütün şiire yayılmış bulunan bir ‘’açık istiare’’ demektir. Böyle bir nesneyi anlattığı halde metinde verilen ipuçlarına bakarak başka bir şeyi kastettiği anlaşılan şiir ve yazılara alegorik şiir de denir.
Kinaye: Bir sözü aynı anda hem gerçek hem de mecaz anlamıyla birlikte kullanılma sanatına kinaye denir.
Tariz: Söylenen sözün ya da kavramın gerçek ve mecazlı anlamı dışında büsbütün tersini söylemek sanatıdır. Tarizde sözün gerçek anlamı doğru gibi görünse de asıl amaç sözün ters anlamının anlaşılmasıdır. Tariz, bir kişiyi ya da durumu alaya almak için yapılır.
Teşhis ve İntak(kişileştirme ve söyletme): İnsanlarda bulunan özellikleri hayvanlara, bitkilere veya cansız varlıklara vermek sanatına teşhis; bu varlıkları insan gibi konuşturmak sanatına intak adı verilir. Teşhis ve intak özellikle fabl ve masal türlerinde yer alır.
Abartma(Mübalağa): Bir nesneyi, bir olay veya düşünceyi göründüğünden aşırı büyük veya küçük göstermek sanatıdır. Özellikle destan şairleri ve mizah yazarları abartmaya çok yer verirler.
Tenasüp(Müraat-ı nazır): Mecazlı veya açık olarak birbirleriyle anlam ilgisi olan sözcük yahut kavramların aynı beyit veya cümlede bulunması demektir.
Tevriye(İlham): Tek bir sözcüğün, aynı beyitte, birden fazla anlam gelecek şekilde kullanılmasıdır. Divan şiirinde çok görülen bir sözcük sanatıdır.
Hüsn-i Talil(Güzel nedene bağlama): Bir heyecan içinde, her zamanki tabiat olaylarını, kendine göre yorumlamak, onlara tabiat dışı ve şairane nedenler yakıştırmaktır.
Tecahül-i Arifane(Bilir bilmezlik): Bildiği bir şeyi bilmez görünmek suretiyle daha etkili anlatmak ve benimsetmek sanatıdır.
Divan şiiri: Divan şiirinde aruz ölçüsü kullanılmıştır. Nazım birimi beyittir. Dil halk şiirine göre daha ağırdır. Arap ve Fars edebiyatların etkisi görülür. Yüzyıllar boyu aynı nazım biçimleri (gazel, kaside, mesnevi, tuyuğ, şarkı, rubai vb.) ve aynı konuları (aşk, tasavvuf, kahramanlık, methiye, yergi vb.) işlenmiştir.
Halk şiiri: Halk şiiri ise, Türklerin İslamiyet’i kabul etmeden önceki dönemlerde başlamış ve günümüze kadar varlığını korumuştur. Bu süreçte şairler aynı sanat anlayışını sürdürmüşlerdir. Şiirlerde milli ölçümüz olan hece ölçüsü kullanılmıştır. Nazım birimi dörtlüktür. Konu olarak tabiat güzellikleri, aşk, ayrılık, savaş, kahramanlık, özlem, gurbet gibi temalar işlenmiştir. Ürünler kam, ozan, aşık, saz şairi adları verilen kişiler tarafından saz eşliğinde söylenmiştir.
Şiir dış yapı ve iç yapı yönünden olmak üzere iki yönlü incelenir. Dış görünüşe nazım şekli, uyak(kafiye), ölçü(vezin), dil girer. İç yapı ise şiirin öz derinliği demektir. Buna anlam, kapsam, iç ahenk, mecazlar ve tema girer.
Başlıca şiir türleri bunlardır: Lirik, epik, pastoral, didaktik, dramatik. Lirik şiir, duyguları coşkulu bir dille anlatan şiirdir. Pastoral şiir, tabiat güzelliklerini, kır ve çoban yaşayışını dile getirir. Didaktik şiir, öğretici şiire verilen addır. Dramatik şiir terimi nazım halinde yazılmış oyunlar için kullanılır. Epik şiir, destansı özellikler gösteren şiirlerdir.



Kullanıcı avatarı
rüfeyde
Doçent
Mesajlar: 1281
Kayıt: 26 Eki 2013, 22:20
Konum: 8.dönem 193 kredi ile mezun sanırım :D

Re: DİL VE ANLATIM 7 Ders Notlarım

Mesaj gönderen rüfeyde » 08 Ara 2014, 14:07

eline saglık canım :34: bende bu dersten giricem seçmelisinide aldım çok işime yarayacak eminim :29:
Gülene neden gülüyorsun diye sorulmaz; ama ağlayana neden ağladığı sorulur.
Sen de dualarında ağla ki, Rabbin sebebini sorsun!

Kullanıcı avatarı
Köylü Kızı
Onursal Üye
Mesajlar: 4321
Kayıt: 15 May 2014, 15:43

Re: DİL VE ANLATIM 7 Ders Notlarım

Mesaj gönderen Köylü Kızı » 08 Ara 2014, 15:55

İNŞALLAH faydasını görürsün

Kullanıcı avatarı
Dersatatürk
Uzman Doktor
Mesajlar: 606
Kayıt: 07 Oca 2014, 23:42
Konum: Mezun

Re: DİL VE ANLATIM 7 Ders Notlarım

Mesaj gönderen Dersatatürk » 08 Ara 2014, 16:15

Seçmelsini'de normalinide vermiştim . Eline sağlık güzel olmuş .
Dünya vatanım, tüm insanlar kardeşim ve iyilik yapmak dinimdir. #Deizm

Resim

Okulun vereceği ilim ve irfan sayesindedir ki Türk Milleti, Türk Sanatı, Ekonomisi, Türk Şiir ve Edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.

Mustafa Kemal ATATÜRK

Kullanıcı avatarı
erik986
Mesajlar: 2
Kayıt: 29 Ara 2014, 00:20

Re: DİL VE ANLATIM 7 Ders Notlarım

Mesaj gönderen erik986 » 29 Ara 2014, 22:19

Allah razı olsun kardeşim sizede iyi çalışmalar.

Cevapla

“TÜRK DİLİ ve EDEBİYATI 7” sayfasına dön