Söz Sanatları - 2

TÜRK DİLİ ve EDEBİYATI dersi hakkında sorularınızı, cevaplarınızı, bildiklerinizi paylaşabilirsiniz...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
admin
Site Admin
Mesajlar: 82
Kayıt: 16 Kas 2006, 19:14

Söz Sanatları - 2

Mesaj gönderen admin » 08 Şub 2007, 18:51

EDEBİ SANATLAR (SÖZ SANATLARI) - 2



ANLAM SANATLARI



TEŞBİH (BENZETME): Aralarında türlü yönlerden benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçsüz durumda olanı daha üstün olana benzetmektir. Dört ögesi vardır. (Benzeyen, kendisine benzetilen, benzetme yönü, benzetme edatı).


Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik.

Benzeyen benzetilen benzetme benzetme

Edatı yönü



Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan

Benzetilen benzetme benzetme

Edatı yönü



Askerlerimiz aslan gibi kuvvetlidir.

Benzeyen benzetilen benzetme benzetme

Edatı yönü



A) TEŞBİH-İ BELİĞ (GÜZEL BENZETME): Sadece benzeyen ve benzetilen ögelerle yapılan benzetmedir. Benzetme yönü ve benzetme edatı kullanılmaz.



Gürz ayaklı

Kalkan elli

Sancaktar olduğu

Sancak tutuşundan belli

F.H.Dağlarca



Divan edebiyatındaki mazmunların çoğo teşbih-i beliği sanatına örnektir.
Servi boy, elma yanak, gonca ağız, kiraz dudak..........



B) YAYGIN BENZETME: Benzeyenle benzetilen arasındaki birden çok özelliklerin sıralnmasıyla yapılan benzetmedir.



Aşağıdaki örnekte “vatan” bir çınara benzetilmiştir.



ÇINAR



Hani bir gün seninle Topkapı’dan

Geliyorduk; yol üstü bir meydan

Bir çınar gördük; Enli, boylu, vakur

Bir ağaç; hiç eğilmemiş, mağrur

Koca bir gövde, belki altı asır

Belki ondan da fazla dalgın, ağır

Kaygısız bir ömür sürüp gelmiş;

Öyle serpilmiş, öyle yükselmiş,

.........................

Tevfik Fikret



2) İSTİARE (EĞRETİLEME): Benzetme sanatının temel ögelerinden benzeyen ve benzetilenden sadece birinin kullanılmasıyla yapılan benzetmeye denir. Diğer bir deyişle, bir şeyi kendi adının dışında türlü yönlerden benzediği başka bir şeyin adıyla anma sanatıdır. Bu bakımdan istiare hem bir benzetme hem de mecaz sanatıdır.



A) AÇIK İSTİARE: Benzetme ögelerinden yalnızca benzetilenle yapılan istiaredir.

“Aslanlarımız düşmanı denize döktüler”



“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor.

Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor”.



Yukarıdaki örneklerde altı çizili sözcüklerde, askerlerimizle, “aslan” ve “güneş” arasında birer benzetme yapılmıştır. Burada benzeyen (benzetme bakımından zayıf olan öge, yani askerler) söylenmemiş, kendisinebenzetilen (benzetme bakımından güçlü olan öge, yani aslan ve güneş) söylendiğine göre bu benzetmeler “açık istiare”dir.



B) KAPALI İSTİARE: Benzetme ögelerinden sadece benzeyenin bulunduğu (kendisine benzetilenin bulunmadığı) benzetme sanatına “kapalı istiare” denir.

“Askerlerimiz, kükreyerek düşmana saldırdı”.



Yukarıdaki örnekte askerler, aslana benzetilmiştir. Güçlü olan öge yani aslan (benzetilen)söylenmemiş, sadece benzeyen söylenmiş olduğundan bu benzetme bir “kapalı istiare”dir. (Kişileştirme sanatının bulunduğu her dizede kapalı istiare de vardır).



Kıyı takmış yaprağını gülünü

Mahzun hudutların ötesinde akan sular

Boynu bükük adalar, tanıyorsanki bizi.



C) YAYGIN İSTİARE: Benzetmenin temel ögelerinden yalnız biriyle, çok sayıda benzerlikleri sıralayarak yapılan istiaredir. Örneğin Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi” adlı şiirinde “ruh” söylenmemiş (benzeyen), Benzetilen yani “gemi” söylenmiştir.



3) MECAZ: Bir sözü gerçek anlamının dışında kullanma sanatıdır.



Aşkın aldı benden beni

Bana seni gerek seni

Ben yanarım dün ü günü

Bana seni gerek seni

Yunus Emre



Yukarıdaki dörtlükte “yanmak”, aşağıdaki dörtlükte de “deynek” sözcüğü mecaz sanatına örnektir.



Anavarza at oynağı

Kana bulanmış gömleği

Kıyman a zalimler kıyman

Kör karının bir deyneği



4) MECAZ-I MÜRSEL (MÜRSEL MECAZ): Bir sözün benzetme amacı gütmeden gerçek anlamının dışında başka bir sözün ya da kavramın yerine kullanılmasıdır. Kavramlar arasında benzetmenin dışında, gerçek veya mecazlı anlamlar arasında parça-bütün, özel-genel, neden-sonuç.....gibi ilgiler bulunur.



Anadolu, hepimize hınç ve şüpheyle bakıyor.

Anadoluda

yaşayanlar



Çankaya, bu gelişmelere sessiz kalamazdı.

Cumhurbaşkanlığı

makamı



O, beyaz perdenin en güzel sanatçısıdır.

Sinema



Çatma, kurban olayım çehreni ay nazlı hilâl.

Türk bayrağı



Sobayı yaktınız mı?

Odun/kömür



O, ülkemizin en güçlü raketlerinden biridir.

Tenis oyuncusu



Siz, hiç Yaşar Kemal’i okudunuz mu?

Eserleri



Son günlerde Vivaldi dinliyorum.

Eserleri



Gökten bereket yağıyor.

Yağmur



5) KİNAYE: Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanma sanatıdır.



Ey benim sarı tanburam Ben toprak oldum yoluna

Sen ne için inilersin Sen aşırı gözetirsin

İçim oyuk derdim büyük Şu karşıma göğüs geren

Ben onun’çün inilerim Taş bağırlı dağlar mısın?

Pir Sultan Yunus Emre



Yukarıdaki dörtlüklerde altı çizili sözcükler hem gerçek hem de mecaz anlamlarını düşündürecek şekilde kullanılmıştır.



6) TEVRİYE: İki ya da daha çok anlamı olan bir sözün yakın ve uzak anlamlarını birlikte kastetme sanatıdır.



Bana Tahir Efendi kelp demiş

İltifatı bu sözde zâhirdir.

Mâliki mezhebim benim zirâ

İtikadımca kelp tâhirdir.



Tahir: 1) Özel isim;2) Temiz

Kelp: Köpek



7) TARİZ: Söylenen sözün ya da kavramın gerçek ve mecazlı anlamı dışında büsbütün tersini kastetmektir. Genelliklebir kişiyi ya da durumu iğnelemek, alaya almak için yapılır.



Bir yetim görünce döktür dişini

Bozmaya çabala halkın işini

Günde yüz adamın vur kır dişini

Bir yaralı sarmak için yeltenme

Huzuri



8) TEŞHİS VE İNTAK (KİŞİLEŞTİRME VE KONUŞTURMA): İnsana özgü niteliklerin başka varlıklara aktarılmasına, onlara kişilik kazandırılmasına “teşhis”; onların konuşturulmasına da “intak” denir. İntak sanatının bulunduğu her yerde teşhis sanatı da vardır.



Toros dağlarının üstüne Batı isteyü haktan ayrıldım

Ay un eledi bütün gece Boynuz umdum kulaktan ayrıldım.

(Hârname, Şeyhi)



Masallar ve fabller, teşhis ve intak sanatına an çok rastlanan türlerdir.

Kurnaz tilki sesini yumuşatarak, ona

Dedi ki: ”Kardeşciğim artık dostuz;

Müjde getirdim sana in de öpüşelim;

Barış oldu hayvanlar arasında.”



9) TENASÜP (UYGUNLUK): Bir dize, beyit ya da dörtlük içinde anlamca birbiriyle ilgili sözcükleri birarada kullanma sanatıdır.



Lâleyi sümbülü, gülü hâr almış.

Zevk u şevk ehlini âh u zâr almış.



Bu beyitte lâle, sümbül, gül, hâr (diken) arasında ayrıca zevk, şevk ve âh, zâr sözcükleri arasında tenasüp sanatı vardır.



10) LEFF Ü NEŞR: Genellikle bir beyit içinde birinci dizede en az iki şey söyleyip, ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlik ve karşılıkları verme sanatıdır.



Bâran değil, şafak değil, ebr-i seher değil

Gözyaşıdır, ciğer kanıdır, dâd-ı ah’tır.



Bu dizelerde bârana (yağmur) karşılık olarak gözyaşı, şafağa (güneşe batarkenki kızıllık) karşılık olarak ciğer kanı, ebr-i seher’e (sabah bulutu) karşılık olarak dud-ı ah (ah’ın dumanı) verilmiştir.



Bağ-ı dehrin hem baharın hem hazanın görmüşüz.

Bir neşatın da gamın da rüzgarın görmüşüz.



11) TECAHÜL-İ ARİF: Bilinen bir gerçeği bir nükteye dayanarak bilmiyormuş gibi söylemektir.



Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım

Kurbanın olam var mı benim bunda günahım

Nahifi



Ey şuh Nedima ile bir seyrin işittik

Tenhaca varıp Göksu’ya işret var içinde

Nedim



Yukarıdaki dizelerde şairler kendi yaşadıkları olayları bilmiyormuş gibi sorarak tecahül-i arif sanatı yapmışlardır.



12) HÜSN-İ TALİL (GÜZEL NEDENE BAĞLAMA): Herhangi bir gerçek olayın meydana gelmesini hayali ve güzel bir nedene bağlamaktır.Ancak bu nedenin kesin bir yargıya dayanması gerekir. Hüsn-i talil’de de tecâhül-i arif’te olduğu gibi gerçek bir nedeni bilmezlikten gelme gibi bir durum vardır. Hüsn-i talil’i, tecâhül-i ariften ayıran yön, gerçek bir olayın hayali nedene bağlanmasıdır.



“Güzel şeyler düşünelim diye yemyeşil oldu ağaçlar”

(İlkbaharda doğanın uyanması, ağaçların yapraklanması gibi gerçek bir olay, hayali bir nedenle açıklanmış).



“Güller ki yüzünün renginden utandıkları için kızardılar”.



Niçin sık sıkbakarsın öyle mirat-ı mücellâya

Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir

Nedim

(Mirat-ı mücellâ: Parlak ayna)



13) MÜBALAĞA (ABARTMA): Bir sözün etkisini güçlendirmek amacıyla bir şeyi ya olamayacağı bir biçimde anlatmak ya da olduğundan pek çok veya pek az göstermektir.



Alem sele gitti gözüm yaşından.



Söyle nâz uykusuna varmış o yâr ey Bâki

Ki cihan halki figan eylese bidâr olmaz.



Merkez-i hâke atsalar da bizi

Kürre-i arzı patlatır çıkarız.

Namık Kemal



(Yerkürenin merkezine de atsalar bizi, yerküreyi parçalar yine dışarı çıkarız).



14) TEZAT (KARŞITLIK): Birbirine karşıt düşüncelerin, kavramların, duyguların bir arada kullanılmasıdır.



Ne siyah eylemiş bu nasiyeyi

Saçımı bembeyaz eden bahtım.

Abdülhak Hamit

(Nasiye: alın)



Ne efsun-kâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet

Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten

Namık Kemal

(Ey özgürlük ne kadar büyüleyiciymişsin, tutsaklıktan kurtulduk ama bu kez de senin tutsağın olduk).



15) TEKRİR: Sözün etksini güçlendirmek amacıyla anlamın üzerinde yoğunlaştığı sözcük ya da söz öbeklerini arka arkaya yinelemektir.



Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;

Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;

Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Necip Fazıl



Büyüksün ilahi büyüksün büyük

Büyüklük yanında kalır pek küçük

Ali Haydar Bey



16) NİDA (SESLENME): Şairin çok duygulanması ve heyecanlanması sonucunu doğuran olayları ve varlıkları gözönüne getirip “ey, hey” gibi ünlemlerle onlara seslenmesidir.

Ey köhne Bizans, ey koca fertut-i musahhir

Ey bin kocadan arta kalan bive-i bâkir.

(Sis, Tevfik Fikret)



17) İSTİFHAM: Yanıt alma amacı gütmeden, duyguyu ve anlamı güçlendirmek için, anlatılmak istenenlerin soru biçiminde anlatılmasıdır.



Beni candan usandırdı cefadan yâr usanmaz mı

Felekler yandı ahımdan muradım şemi yanmaz mı

Fuzuli



Kim söylemiş beni

Süheyla’ya vurulmuşum diye?

Kim görmüş ama kim,

Eleni’yi öptüğümü,

Yüksek kaldırım’da güpegündüz?

Melahat’i almışım da sonra

Alemdar’a gitmişim, öyle mi?

Onu sonra anlatırım, fakat

Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?

Orhan Veli



18) TELMİH (HATIRLATMA): Söz arasında herkesçe bilinen geçmişteki bir olaya, ünlü bir kişiye bir inanca ya da yaygın bir atasözüne işaret etmek, onu anımsatmaktır. Telmih edilen şey uzun uzadıya açıklanmaz, bir iki sözcükle anımsatılır.



Gökyüzünde İsâ ile

Tur dağında Musâ ile

Elindeki asâ ile

Çağırayım Mevlam seni

Yunus Emre



(Birinci dizede “Hz. İsa’nın göğe çıktığı inancı”na, ikinci dizede “Hz. Musa’nın Tur-ı Sinâ dağında Tanrı ile konuşması” olayına ve üçüncü dizede de yine “Hz. Musa’nın yere atınca yılan olan asasıyla gösterdiği mucizelere” telmih vardır).



SÖZ SANATLARI



19) CİNAS: Söyleniş ve yazılışları bir, anlamları farklı sözcükleri (sesteş, eşsesli) bir arada kullanma sanatıdır. (Aynı zamanda bir uyak türüdür).



Kısmetindir gezdiren yer yer seni

Göğe çıksan âkıbet yer yer seni.

İbni Kemal



Her nefeste eyledik yüz bin günah

Bir günaha etmedik hiç bir gün ah

Lâedri



20) ALLİTERASYON: Aynı ses ya da hecelerin bir ahenk yaratmak amacıyla tekrarlanmasıdır.



Dest-busi arzusıyle ölürsem dostlar (“S”)

Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su

Fuzuli



Kara pulat uz kılıcım tartmayınca

Kara börklü koca başın kesmeyince

Alca kanın yer yüzüne tökmeyince

Karındaşım Kayan kanın almayınca

Komazım..........

Dede Korkut



21) SECİ: Nesirde yapılan kafiyeye “seci” denir.



“İlahi her neyi gülzâr ettinse anı ittim. İlahi elime her ne sundunsa anı tattım. İlahi gönlüm oduna ne yaktınsa o tüter. İlahi vücudum bahçesine ne diktinse o biter.”

Sinan Paşa



EK:



SEHL-İ MÜMTENİ: Söylenmesi kolay göründüğü halde, benzerinin yazılması veya söylenmesi çok güç olan sözlere ya da yazılara denir.



Ete kemiğe büründüm

Yunus diye göründüm

Yunus Emre



(Şair bütün tasavvuf felsefesini, az sözle çok güçlü bir şekilde ifade etmiştir).



Cevapla

“Türk Dili ve Edebiyatı” sayfasına dön